İslam, iyiliklere emreden ve kötülüklerden men eden din

İslam, iyiliklere emreden ve kötülüklerden men eden din

İslam, iyiliklere emreden ve kötülüklerden men eden dinءBu tanıtımءTanrıءdinءİslamiyetءShiءTVshiaءİslamءiyiliklereءemredenءkötülüklerdenء

İslam dininin vacip öğretilerinden biri, emri maruf, yani iyiliklere tavsiye etmek ve nehyi münkir, yani kötülüklerden men etmektir. Maruf, şeriat ve akıl açısından iyi olduğu ispat edilen bir ameldir ve münkir, yine şeriat ve akla göre çirkin ve uygunsuz görülen ameldir. Kuşkusuz insanlar fıtratlarından ilham alarak iyi düşünen ve iyiliklere eğilimi olan ve kötülüklerden nefret eden bir mahluktur. Bu ruh hali insanlarda iyiliği sadece kendileri için değil, başkaları için de istemelerine vesile olur. Batılıların düşüncesinin aksine emri maruf ve nehyi münkir, başkalarının işlerine karışmak değildir. Emri maruf ve nehyi münkir felsefesi toplumda iyi amelleri ihya etmek, toplumu kontrol altına almak, çirkin amelleri önlemek ve başkaları için iyilik istemektir. Büyük bir bahçenin sulama, gübre verme, fazla olan dalları kesme, afetlerle mücadele, yaban otları koparma vesaire işlemlere ihtiyacı olduğu gibi İslam dininin ıslah edici ve insanları kemale erdiren programlarının sürekliliği de uygun şartlar oluşturulduğu ve bireysel ve sosyal afetlerle mücadele edildiği takdirde mümkün olur. Bu yüzden yüce Allah emri maruf ve nehyi münkir çerçevesinde bütün insanlara, ister kadın ister erkek, genel gözetim hakkı tanımıştır. Müslümanlar çevrelerini ve başkalarının amellerini gözetlemek ve yanlış amellerle mücadele etmek sureti ile toplumu türlü afetlerden ve hastalıklardan korumakla yükümlüdür. Yüce Allah Tevbe suresinin 71. ayetinde şöyle buyurur: Mümin erkeklerle mümin kadınlar da birbirlerinin velileridir. Onlar iyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler, Allah ve Resûlüne itaat ederler. İşte onlara Allah rahmet edecektir. Şüphesiz Allah azîzdir, hikmet sahibidir. Maruf ve münkir sadece cüz'i konularla sınırlı değildir ve geniş bir kapsam alanı söz konusudur. Maruf tüm iyi amelleri ve münkir her türlü kötü ameli kapsar. Din kültüründe ve akla göre bir çok amel, maruftur, örneğin doğru söylemek, ahde vefa, sabır, yoksullara yardım etmek, infak, sıla-i rahim, ebeveynlere saygı, ilim öğrenmek, başkalarının haklarına saygı duymak, İslam kurallarına göre giyinmek vesaire. Buna karşı bir çok amel de münkir sayılmaktadır, örneğin kıskançlık, cimrilik, yalan, kibir, nifak, gammazlık, küfretmek, körü körüne taklit etmek, yetim malı yemek, zulüm, adaletsizlik, eksik satmak, faiz, rüşvet vesaire. İslam açısından hak dinine davet etmek, adaletin inşa edilmesi için hak hükümetinin kurulması yolunda çaba harcamak, Allah yolunda canını malını feda etmek ve saldırganlarla savaşmak, emri maruf ve nehyi münkirin önemli mısdaklarından sayılır. Kur'an-ı Kerim bütün nebilerin ilk görevini emri maruf ve nehyi münkir olarak bilmektedir. Nitekim yüce Allah Nahl suresinin 36. ayetinde şöyle buyurmakta: Andolsun ki biz, "Allah'a kulluk edin ve Tâğut'tan sakının" diye (emretmeleri için) her ümmete bir peygamber gönderdik. Allah, onlardan bir kısmını doğru yola iletti. Onlardan bir kısmı da sapıklığı hak ettiler. Nebilerin gönderilmesinin en önemli sebebi, toplumda bireysel ve toplumsal fesatla mücadele etmek ve eşitlik ve adaleti inşa etmektir. Bir toplumda gerekli bu reformlar yapılmadığı ve adalet inşa edilmediği müddetçe insanlar takvalı ve dürüst insanlar olamaz. Gerçekten de içinde hiç bir ıslah hareketi yapılmayan ve içi bireysel ve toplumsal fesatla dolu olan bir toplumda insanların takvalı olmasını bekleyemeyiz. İslam peygamberi (sav) ve ehli beytinin (sa) pratik siyeri, en yüce ve en üstün ahlaki öğretilerle doludur. Örneğin tarihte de belirtildiği üzere bir gün İmam Ali (sa) Küfe sokaklarında geziyordu. Birden peşinden birinin geldiğini fark etti. durdu ve arkasına baktı, bir genci gördü. İmam (sa) sordu: Ey genç adam, acaba benle bir işin mi var? Genç cevap verdi: evet ey emirülmüminin. Yüce Allah'ın bana ona göre yarar verecek bir nasihatte bulunmanı istiyorum. İmam (sa) şöyle karşılık verdi: Her kim ki üç özelliğe sahip olursa dünya ve ahireti güvence altında olur. İlkin, marufa emretmeli ve kendisi de marufa boyun eğmeli. İkincisi münkiri men etmeli ve kendisi de münkirden uzak durmalı, üçüncüsü ise her halükarda günaha bulaşmamalı ve ilahi haddi aşmamalı. İyiliklere davet etmek ve kötülükleri men etmek, ehli beytin (sa) zulüm ve fesatla pratik siyerleriydi. Bu büyük insanların sosyal gelişme alanlarındaki varlığı o kadar büyüktü ki toplumda bir çok ıslah hareketi ve yapıcı değişimlerin bu büyük insanların emri maruf ve nehyi münkirleri sayesinde gerçekleştiği söylenebilir. İmam Hüseyin (sa) kıyamı ve gördükleri münkirler ve fesatla mücadelesi, İslam peygamberinin (sav) mutahhar ehli beyt (sa) fertlerinin sosyal ve siyasi gelişmelerde ifa ettiği rolün en somut örneğidir. Asr-i saadette İslam peygamberi (sav) rihlet ettikten sonra emri maruf ve nehyi münkere hak ettiği gibi uyulmadı ve insanlar çeşitli sebeplerden ötürü bu vacibi yerine getirmekten kaçındı. Sonuçta İslam dini zayıfladı ve Yezid gibi fasıklar iktidarı ele geçirdi. İmam Hüseyin (sa) kıyamının gerekçelerini beyan ederken bu önemli unsura işaret ediyor ve kıyamının önemli amaçlarından biri olarak tanıtıyor. İmam Hüseyin (sa) açık ve net bir konuşmasında Emevi iktidarını, mücadele edilmesi gereken bir münkir olduğunu belirtiyor. İmam Hüseyin (sa) ayrıca Yezid'in şarapçı, fasık ve cani ve şeytanı izleyen biri şeklinde tanıtıyor ve Emevi iktidarının helalı haram ve haramı helal yapan bir iktidar olarak tanımlıyor. Öte yandan sözlü nehyi münkir o günün şartlarını değiştirmekte etkisini kaybettiği için İmam Hüseyin (sa) zalim ve fasık iktidara karşı kıyam etmeyi nehyi münkirin en yüksek aşaması olarak kendisinin görevi bildi. İşte bu çerçevede İmam Hüseyin (sa) Yezid'e biat etmeyi reddetti ve böyle bir biatin büyük bir ayıp olduğunu belirterek Kerbela hamasetini yarattı. Allah resulünün (sav) pratik siyerine daha dikkatli baktığımızda, emri maruf ve nehyi münkerin kendine özgü adabı ve şartları olduğu anlaşılır. İlkin, başkalarını iyiliğe davet eden kimsenin en başta kendisi marufa vesile olan biri olması gerekir. Bir gün kameri birinci yüzyılın ünlü bilginlerinden Hasan Basri, bir kalabalığa hitaben onlara sürekli emri maruf ve nehyi münkirden söz ediyor ve nasihat veriyordu. Basri'nin konuşmasını duyan İmam Seccad (sa) ona şöyle buyurdu: Acaba sen, ki insanları bu şekilde irşad ediyorsun, yolun sonunda kendinle Rabbin arasındaki durumdan memnun olacak mısın? Basri hayır, olmayacağım karşılığını verdi. İmam (sa) tekrar sordu: Acaba seçkin bir konuma gelmek üzere kendini düzeltmeyi ve ıslah etmeyi düşünür müsün? Basri yine hayır cevabını verdi. İmam Seccad (sa) bu kez şöyle buyurdu: Maden kendini düzeltmek için hiç bir çaba harcamıyorsun, o zaman nasıl insanları emri maruh ve nehyi münkire emredersin? Hasan Basri başını eğti ve utandı. Ondan sonra hiç kimse Hasan Basri'yi insanlarla bu şekilde nasihat çekerken görmedi. Emri marufun hatalı insanın hatasını kabul etmesi için zemin hazırlayan bir başka önemli şartı, emri maruf yapanın hoşgörülü ve açık yüzlü davranması ve başkalarının hatalarını bu şekilde ikaz etmesidir. Ehlibeyt (sa) fertleri iyiliğe tavsiye ve kötülükten men ederken sürekli sevgi ve şefkatli bir dilli kullanırdı, öyle ki muhataplarını çabucak etkilerdi. Emri maruf ve nehyi münkerdi cesur olmak, ehli beyt (sa) fertlerinin bir başka özelliğiydi. Bazen insan doğruyu teşhis ettiğinde hak sözü cesurca beyen etmesi ve sapmayı engellemesi gerekir. Bir gün Abbasi hükümdarlardan Mansur Devaniki İmam Sadık'a (sa) bir mektup yazdı ve neden başkaları gibi onun yanına gelmediğini ve onunla sohbet etmediğini sordu. İmam Sadık (sa) şöyle karşılık verdi: Bizim bu dünyada kaybetmekten korkacağımız bir şey yok ki onun için senden korkalım ve ayrıca sende ahiret için gerekli olan fazilet ve üstünlükten bir şey yok ki ona umut bağlayarak sana gelelim. Mansur imamın yazdığı cevabı okuyunca bu kez şöyle yazdı: O zaman gelen ve bizi maruf yönlendirin. İmam (sa) bu kez daha sert bir ifade ile şöyle karşılık verdi: Kim ki fani dünya ehliyse seni nasihat etmez, çünkü sen istediğini yaparsın ve kim ki ahiret ehli olsa, seni irşad etmeye kalkışmaz, çünkü faydası olmadığını bilir. İmam Bagır (sa) şöyle buyurur: Emri maruf ve nehyi münkir, başka vaciplerin onun üzerine kurulan bir vaciptir. Evet, İslam din bu kadar kesin bir ifade ile emri maruf ve nehyi münkeri destekliyor. O zaman biz Müslümanlara düşen görev de kesin bir tavırlı hakkı beyan etmek ve sapkınlıkları ve kötülükleri engellemek ve böylece İslam toplumunu her türlü zarardan korumak ve sağlıklı yaşamını güvence altına almaktır

IRIB

Yeni yorum ekle