ırkçı İsrail rejimi Filistinlilerin Ürdün'de katliam edilip, Suriye ve Lübnan'a sürülmesinden sonra bile terör saldırılarını sürdürdü. Soykırımcı İsrail rejimi, çeşitli Avrupa ülkelerinde ve Roma, Stockholm ve Paris gibi Avrupa başkentlerinde yaşayan ve Filistin halk kurtuluş mücadelesine destek veren çok sayıda Filistinli aydın, düşünür, yazar ve diplomatı Mossad terör timlerince öldürttü. Avrupalı güvenlik ve istihbarat teşkilatları bu terör saldırılarının Mossad casusluk ve terör örgütü tarafından yapıldığını itiraf ettikleri halde Siyonist şebekelerinin terör saldırılarını engelleyecek tedbirler almaktan kaçınıyorlardı. Avrupalı devletler insan hakları ve demokrasiden dem vurdukları halde, mazlum Filistin halkının evlatlarını ve işgal karşıtı Filistinli aydınların öldürülmesine seyirci ve sessiz kalıyor ve hatta terör timlerinin insanlık dışı girişimlerini destekliyorlardı. Mossad elemanları da küstahça ve çekinmeden Avrupa ülkelerinde terör saldırılarını sürdürüyorlardı.
Irkçı İsrail rejimi 1948 yılından beri Filistin topraklarının asıl sahipleri olan Filistin halkına karşı terör estirmektedir. Katliamdan geçirme, seçmeli hedef olarak Filistinlileri katletme bunun en bariz örnekleridir. Irkçı İsrail rejimi ve Siyonist çeteler sadece doğrudan terör saldırılarını gerçekleştirmiyor, Filistinlilerle Filistin halk kurtuluş savaşını destekleyen Filistinli olmayan insanları da kendi maşaları ve taşeron terör örgütleriyle de katlediyorlar. Örneğin ırkçı İsrail rejimi Lübnan'daki işbirlikçi ve satılık kimse ve örgütlerin aracılığıyla Filistinli ve Lübnanlı Müslüman direnişçileri katletti. Lübnan nüfus yapısı, coğrafi konumu açısından özel şartlara sahiptir. Ürdün kralı Hüseyin'in kara Eylül'de Filistinli mültecileri katliamdan geçirdikten sonra, Filistinliler Lübnan'a iltica ettiler. Filistin halkı ve özgürlük savaşçıları, Lübnan'ı anti Siyonist ve işgal karşıtı bir üsse dönüştürdüler. Bilindiği gibi yüz binlerce Filistinli mülteci ırkçı İsrail rejiminin saldırıalrı ve sürgün politikaları sonucu Lübnan mülteci kamplarında zor şartlarda yaşıyorlardı. Siyonist çeteler rejimi, Amerika ve Avrupalı müttefiklerinin yardımıyla Lübnan'da dini ve mezhebi ihtilaf ateşini yakmaya çalıştılar. Bazı dini ve mezhebi gurupları Filistin halkına karşı seferber ettiler. Bu fitne sonucu çıkarılan iç savaş sonucu binlerce Filistinli ve Lübnanlı masum insan katledildi. Böylece, İslam dünyasının kamu oyu ırkçı ve küdüsü işgal eden İsrail rejiminin yaptıklarından saptırıldı ve Lübnan ile Filistinli Müslüman gurupların direniş gücü de zayıflatıldı.
Lübnan 1973 yılından sonra Filistinliler için çile ve acıların yaşandığı bir merkeze dönüştü. Bu acı olaylardan biri, Siyonist rejimin işbirlikçi Lübnanlı Ketaib milis güçlerinin Filistin mülteci kampı Tel-Zaatar'e yaptıkları vahşi saldırılarıydı. Irkçı ve Hıristiyan olan Ketaib partisi milis güçleri ırkçı İsrail rejiminin maşası olarak Filistinli ve Lübnanlı Müslümanları düşman olarak ilan edip, onların katledilmesi gerektiğine inanıyordu. Güney Lübnan'da bulunan Tel-Zaatar mülteci kampında 17 bin Filistinli Müslüman mülteci yaşıyordu. Bu kampda yaşayan Filistinlilerin bir kısmı doğu bölgesindeki Lübnan sanayi merkezlerinde iş bulmak için, doğu bölgelerine göç etmişlerdi. Soykırımcı İsrail rejiminin günümüzdeki elebaşısı Şimon Peres'in emri üzerine Tel-Zaatar mülteci kampı 2 ay boyunca ablukaya alındı. Bu kampa su, yemek ve ilaç girişi yasaklandı. Falanjist mili güçler, bu mülteci kampının su koyuları ve depolarını bile ele geçirdiler. Mülteci kampında yaşayanların çoğu Filistinli kadın, çocuk ve ihtiyarlardı. O dönemde bir "bardak su, bir bardak kan"a denk geliyordu. Çünkü su içmek isteyenler vurulup öldürülüyorlardı. Lübnan falanjistleri masum Filistinli çocuklar ve kadınlara en acımaz bir tutum izliyorlardı. Irkçı İsrail rejiminin maşası ve kuklası Lübnan Falanjistleri bu kamptaki kadın ve çocukları katlettiler ve yakaladıkları Filistinli erkeklerin kafasını kopardılar.
Nitekim İsrailli bir Siyonist asker bile falanjistlerin hunharlığının kendilerine taş çıkardığını, onların halka en korkunç vahşet yaşattıklarını belirtti. Ketaib ve falanj birliklerin saldırısı sonucu, 2500 Filistinli masum insan katledildi. Kampın sokakları cenazelerle doluydu. Her taraf kan gölüne çevrilmiştir. Bütün evler ve barınaklar enkaza çevrilmişti. Siyonist işgalcilerle yerli işbirlikçilerinin bu katliam ve imha saldırılarından amacı, Lübnan'daki anti Siyonist direniş gücünü ortadan kaldırmak ve Lübnan işgalini sağlamak, Müslüman ve Hıristiyan iç savaşını körüklemekti.
Fakat Müslüman ve Hıristiyan cemaatler arasında barış ve dayanışmanın sağlanması gerektiğini vurgulayan Şii İslam alimi İmam Musa Sadr'in Şii ve Sünni Müslüman fırkalar arasında kardeşlik bağlarını pekiştirmeye çalışması, Müslüman ve Hıristiyan cemaatler arasında dayanışmanın sağlanması sonucu, Amerika- Avurpa ve Irkçı İsrail rejiminin fitneci ve tefrikacı girişimleri suya düştü. Lübnan Şii Müslümanlarının lideri "İmam Musa Sadr" Lübnan'da Müslüman katliamını, kardeş kanını dökme girişimlerini, tekfirci girişimleri engellemek için İslami ve insani değerler temelinde bir politika izleyip, İslami hareekti sadece Siyonist saldırganlar ve soykırımcı İsrail'e karşı seferber etmeye çalıştı. Bunun üzerine Lübnan'daki Şii ve Sünni Müslümanlarla çeşitli dini gurup ve cemaatler arasında İslami ve milli birlik ve dayanışma sağladı. Fakat Siyonistlerle işbirlikçileri Lübnan'da kargaşa ve iç savaş çıkarma girişimlerinden vazgeçmediler. Siyonistlerle işbirlikçileri İmam Musa Sadr'ın hareketini baltalamak için, bu aydın ve anti Siyonist lideri fiziki olarak ortadan kaldırmaya çalıştılar. Bu fitneci plan sonucu, İmam musa sadr ağustos 1978 de Libya ziyareti sırasında kaçırıldı. Libya diktatörü İmam Musa Sadrin kaçırılmasından sorumlu tutulduğu halde ırkçı İsrail ve Siyonistler kadar hiç kimse bundan fayda sağlayamadı. Amerika ve Siyonist İsrail rejimi bu kaçırma olayıyla Arap ülkelerini teslim almaya çalıştılar. Bu bağlamda Mısır'ın eski cumhurbaşkanı Enver Sedat ilk ihaneti yapıp, soykırımcı İsrail rejimini resmen tanıdı ve sözde barış Kamp Devid anlaşmasını imzaladı. Libya lideri kaddafi ile Enver Sedat bölgedeki anti Siyonist ve İslami direniş hareketine en büyük darbeleri indirdiler. Kamp Devid anlaşması ve Sadr'ın kaçırılması olayı anti Siyonist ve işgal karşıtı mücadelenin hızını kesti. Bu iki Arap liderinin ihanet sonucu Lübnan büyük bir kaos ve kargaşaya sürüklendi. Fakat İran'da İslam inkılabının İmam Humeyni liderliğinde zafere kavuşması sonucu, Filistin ile Lübnan başta olmak üzere, bölgedeki İslam ve Arap ülkelerinde anti Siyonist ve anti emperyalist mücadele ümitleri ve zafer ideali yükselişe geçti. 004
Yeni yorum ekle