İMAM ALİ NAKİ (HADİ) (AS)
Hz. Ali b. Muhammed (a.s.), şiaların onuncu İmamı ve lakabı da Hâdi'dir. Sikat'ül İslam Küleyni, Şeyh Müfid, Şeyh Tusi ve de İbn-i Esir'in rivayetine göre İmam Hadi (a.s.) hicri 212[1] yılının Zilhacce ayının ortasında dünyaya gelmiştir. Başka bir rivayete göre ise -ki onu Hatib-i Bağdadi ve diğer bir grup rivayet etmişler hicri 214 yılında[2] gözlerini dünyaya açmıştır. İmam Hadi (a.s.) ve değerli oğlu İmam Hasan b. Ali (a.s.) "Askeriye" diye meşhur olmuşlardır[3] Çünkü Beni Abbas halifeleri 233 yılından, bereketli ömürlerinin sonuna kadar onları "Samirra" (Asker) da gözaltında tutmuşlardır. İmam Hadi (a.s.), Alim, Fakih, Emin ve Tayyib gibi lakablarlâ da meşhurdur. İmam Hadi (a.s.)'ın mübarek künyesi ise Eb'ul Hasan'dır. İmam Kazım (a.s.) ve İmam Rıza (a.s.)'ın da lakabları Eb'ul Hasan olduğundan herhangi bir yanlışlık olmasın diye İmam Kâzım (a.s.)'a Eb'ul Hasan-ı Evvel, İmam Rıza (a.s.)'a Eb'ul Hasan-ı Sani ve İmam Hadi n (a.s.)'a da Eb'ul Hasan-ı Salis veya Eb'ul Hasan-ı Mazi denilmiştir. İmam Hadi (a.s.)'ın annesi Samane adında bir Ümmü Veled (cariye) ve Mağrip ahalisinden idi. İbn-i Sabbağ-ı Maliki'nin rivayetine göre İmam Hadi (a.s.)'ın yüzüğüne Allahu rabbi ve hüve ismeti min halkihi cümlesi yazılıydı.[4] Şeyh Müfid ve başkalarının rivayet ettiğine göre, İmam Hadi (a.s.) 254 yılının receb ayında, yani yirmi yıl dokuz ay Samirra'da yaşadıktan sonra dünyadan göçmüştür. O dönemde, on üçüncü Abbasi halifesi Mu'tazz hilafet tahtınday[5]dı. Şehr Aşub O hazretin tabii eceliyle dünyadan gitmediğini nakletmiş ve bu hususta -Abbasi halifesi Mutamid'in Onu zehirlettiğine dair- İbn-i Babeveyh'den bir rivayet nakletmiştir'.[6] Mutamid'tn 255 yılında, yani O hazretin şehadetinden takriben bir yıl sonra halife olduğu ortadadır. Her halükarda O hazretin zehirletildiği ve şehid edildiği tarihte mevcuttur. Ancak çoğu tarihçiler bu konuya ya asla değinmemiş ya da değinmişse de onu diğer görüşler karşısında bir görüş olarak telakki etmişlerdir. İMAM HADİ (a.s.)'IN İMAMETİ
İmam Cevad (a.s.) 220 yılında şehid olduktan sonra, henüz altı yaşında olan oğlu İmam Hadi (a.s.) imamete erişti. Şialar, İmamın baliğ olma sorununu İmam Cevad (a.s.) hakkında tecrübe ettiklerinden dolayı ne şialar, ne de onların büyükleri İmam Hadi (a.s.)'m imameti hususunda özel bir şüpheye düşmediler. Şeyh Müfid ve Navbahti'nin yazdığına göre, İmam Cevad (a.s.)'ın şialarından birkaç kişi hariç, diğerlerinin tümü İmam Hadi (a.s.)'ın imametini kabul ettiler. İmam Hadi (a.s.)'ın imametini kabul etmeyen az bir grup ise sadece kısa bir süre için Musa b. Muhammed'in[8] (ölümü, 296) imametine inandılar, ama bir süre geçtikten sonra onun imametinden yüz çevirip İmam Hadi (a.s.)'ın imametini kabul ettiler.[9] Sa'd b. Abdullah, onların İmam Hadi (a.s.)'a dönmelerine sebep olarak, Musa'nın kendisinin onlardan' bizar olmasını ve onları kendi etrafından kovmasını göstermiştir.[10] Tabersi ve İbn-i Şehr Aşub açısından şiaların, İmam Hadi (a.s.)'ın imameti hususunda icma etmelerinin, kendisi O hazretin imametini teyid eden, doğrulayan ve şüphe götürmeyen sağlam bir delildir.[11] Bununla birlikte Merhum Küleyni ve diğer alimler o hazretin imametiyle ilgili nasları sıralamışlardır. Bazı rivayetlerden anlaşılıyor ki imam Cevad (a.s.) Mutasım tarafından Bağdat'a çağrıldığında -bunun bir tehdid olduğunu ve tehlikeli olacağını sezince- İmam Hadi (a.s.)'ı kendi yerine İmam tayin etti[12] ve hatta kendinden sonra, bu hususta herhangi bir şüphe bırakmamak için O hazretin imameti hakkında yazılı bir nas da bıraktı.[13] İMAM HADİ (a.s.)'A KARŞI MÜTEVEKKİLİN SİYASETİ
Mutasım 218 yılının Receb ayından 227 yılının Rabi'ül Evvel ayına kadar ve ondan sonra da 232 yılının Zilhacce ayına kadar Vasık hükümet etti, Mütevekkil ise 247 yılının Şevval ayına kadar hilafeti elinde tuttu. Mütevekkil'den sonra Muntasır (ölümü, 248) bir yıl kadar, ondan sonra Mustaîn 255 yılına kadar hükümeti ellerinde tuttular[14] ve İmam Hadi (a.s.) da önceden de belirttiğimiz gibi 254 yılında dünyadan göçtü. Eb'ul Ferec, bu halifenin Medine'deki âl-i Ebu Talib hakkındaki çok üzücü baskı ve kötü muamelelerinden bir kaçını da örnek olarak göstermiştir. İMAM HADİ (a.s.)'IN MEDİNE'YE GETİRİLİŞİ
Mütevekkil bu baskıları yaparken, İmam Hadi (a.s.)'ın Medine'de tutuklanıp Samirra'ya getirilmesini emretti. İmam Hadi (a.s.)'ın Samirra'ya getirilmesiyle halkın İmam'la olan ilişkisini yakından izleyecek ve kontrol altına alacaktı. İşte bu siyaset Memun'un İmam Rıza (a.s.) hakkında uyguladığı siyasetin kendisiydi. İMAM'IN SAMİRRA'DA İKAMET ETMESİ
İmam (a.s.) halkın karşılamasıyla Samirra'ya girdi ve Hüzayme b. Hazim'in evine getirildi.[28] MÜTEVEKKİL'İN İMAM'A KARŞI TUTUMU
İmam (a.s.), Samirra'da zorla tutulduğu süre zarfında zahiren rahat bir şekilde yaşıyordu. Fakat Mütevekkil, genel nezaretler dışında, İmam'ı da hükümet taraftarlarından biri olarak göstermeğe çalışıyor" ve böylece de hem İmam'ı kontrolü altında tutmak, hem de O hazretin halkın gözündeki azamet ve yüceliğini azaltmak istiyordu. Tabersi şöyle yazıyor: "Usta ve güçlü kimselerin bekçilik ettikleri dağların tepesinde sabahladılar, ama dağların tepeleri onlara fayda sağlamadı. Sığınaklarından aşağılara indirildiler ve kara toprağın altında kaldılar. Kötü mü kötü bir yerde konakladılar. İmam Hadi (a.s.) döneminde Zeydiye önderleri de önceki zamanlara kıyasla daha yaygın bir şekilde İslam devletinin bütün bökelerinde kıyamlar başlattılar. Zeydiye bütünüyle -imamiye'ye karşı sert tutumlarından dolayı- İmamlar tarafından dışlanıyor ve reddediliyordu. Fakat bazen kıyamlarında sadakat ve ihlas gösterdiklerinde İmamiye şiaları da atifi olarak onların derdini paylaşıyor ve ortaklık ediyordu. Bu husustaki rivayetleri Eb'ul Ferec'i İsfahani'nin "Makatil'üt Talibin" kitabında bulabilirsiniz. İMAM HADİ (as.)'İN VEKİLLERİ VE ONLARIN YETKİLERİ
Şianın son İmamlarının dönemi genelde Abbasi halifeleri tarafından uygulanan şiddetli - baskılarla doluydu. Aynı zamanda bu dönemde şia, İslam topraklarının her yerine yayılmıştı. Bu dönemin şiilik aleyhindeki eserlerinden ve gün geçtikçe şiaların nüfusunun artmasını önlemek amacıyla halifelerin almış oldukları birtakım tedbirlerden, siyasi ve askeri girişimlerinden, şia nüfusunun o dönemdeki artışı kolaylıkla anlaşılmaktadır. İleride değineceğimiz gibi, İmam Hadi (a.s.)'ın İran şialarıyla irtibat sağlamasının yanı sıra; Irak, Yemen, Mısır ve diğer bölgelerdeki şialarla da irtibat içindeydi. Bu irtibatın ortaya çıkmasını, devam etmesini sağlayan ve onu sağlamlaştıran şey vekalet sistemiydi, imam Rıza (a.s.) tarafından, ondan sonra imam Cevad (a.s.) ve ondan sonra da İmam Hadi (a.s.) tarafından vekil tayin edilen şahıslar, İmam ile şialar arasında irtibat kurmakla görevliydiler. Ayrıca humusu toplayıp İmam'a göndermenin yanı sıra kelami ve fıkhi sorunların çözümlenmesinde yapıcı bir rol oynuyorlardı ve de bir sonraki İmam'ın imametini yerine oturtmada kendi bölgelerinde bir mihver durumunda ve konumundaydılar. Bazen bu vekillerden bazıları İmam'ın hattından saptıklarında, İmamlar tarafından tekzib ediliyor ve onların yerine başkaları tayin ediliyordu. Kısacası vekalet sisteminin, İmamiye şiasının siyasi ve kültürel konumunu sağlamlaştırmada önemli ve esasi bir payı vardı. İMAM HADİ, (a.s.) MEKTEBİNDE KUR'AN'IN ASALETİ
Gulat'ın ortaya çıkardıkları ve diğer İslami grupların da onlara saldırmalarına sebebiyet verdikleri inhiraflardan biri, Başka bir yerde de ihtilaf konusu olan bir mesele hakkında İmam (a.s.) Kur'an'a istinad ederek kendi görüşünü herkese kabul ettiriyor.[69] İMAM HADİ (a.S.) VE KELAM İLMİ
Şianın muhtelif fırkaları arasındaki mevcut görüş farklılıkları, onların Tahir İmamlar (a.s.) tarafından hidayet edilmesini zorlaştırıyordu. Şiâların dağınıklığı ve zaman zaman başkalarının görüşleriyle etkilenmeleri, durumu daha bir zorlaştırıyordu. Bu hengamede gayri şii fırkalar ve mutaassıb şia düşmanları da bu ihtilafları körüklüyor ve daha da derin göstermeye çalışıyorlardı. Elimizde mevcut bulunan Keşşi'nin naklettiği bir rivayette, birinin Zürariye, Ammariye ve Yafuriye adında mezhepler ürettiğini ve bunu da İmam Sadık (a.s.)'ın büyük ashablarından dan Zürare, Ammar-i Sabati ve İbn-i Ebi Yafur'a nisbet verdiği açıkça görülmektedir.[70] İMAM HADİ (a.s.)'IN DUA VE ZİYARET KÜLTÜRÜ
Şu gerçeği unutmamak gerekir ki, şia çok zengin dua ve ziyaret kültürüne sahiptir. İslami fırkaların hiçbiri bu derece dua ve ziyarete sahip değildir. İşte bu şii irfanını şekillendiren, şii toplumunda dini ihlas ve nefs tezkiyesini güçlendiren şiiliğin mânevi çehresinin alametidir. 1-HALK VE EHL-İ BEYT ARASINDA BİR BAĞ OLUŞTURMA:
Muhammed ve âl-i Muhammed (s.a.v.)'e sık sık salavat göndermenin yanı sıra -ki bu dualarda ve genelde Ehl-i beyt İmamlarının dualarında mevcuttur- ümmet ve âl-i Muhammed (s.a.a.) arasında sağlam ve kopmaz bir bağ oluşturmaya da özel bir yer verilmiş ve bunun üzerinde önemle tekid edilmiştir, örnek olarak bir duanın bir bölümünü aşağıya aktarıyoruz: 2- EHL-İ BEYTİN YÜCE MAKAMINA TEKİD
İmam Hadi (a.s.)'dan rivayet edilen ziyaretlerde Ehl-i beytin üstünlüğüne ve onların İslam ümmetinin önderi olduğuna sık sık tekid edilmiş ve Resulullah (s.a.a.)'in Ehl-i beyti özel anlamıyla, şu tabirlerle vasfedilmiştir: Ma'den-ür Rahmet, Hüzzan-ül İlm, Kadet'ül Ümem, Saset'ül İbad, Ümena'ür Rahman, Eimmet'ül Huda, Vereset'ül Enbiya, Hücecüllah ala ehl-id dünya velahireti vel-ûta.[87] Aynı bu ziyarette hidayet İmamlarına hitaben şöyle denmiştir: 3-DİNİN TANITIMI VE SAHİH DİNİN EHL-İ BEYT MEKTEBİNDE OLDUĞU
Şiaların İmamlara hitaben nasıl şehadet vermeleri ve ne demeleri onlara şöyle öğretilmiştir: 4 - ŞİANIN ZULÜM VE SİTEMLE MÜBAREZESİ:
Şianın kabul ettiği en aşikar, en bariz mefhumlardan biri zulüm ve haksızlıkla savaşmaktır. İmam Hadi (a.s.)'dan rivayet edilen dualarda bu mana dakik olarak gözlenmektedir. Bu dualardan biri olan "Dua'ul Mazlum Alâz-Zalim"[89] sadece O hazretten nakledilmiştir. Bu duada, zalim ve gaddarların zulmünün ortadan kaldırılması için Allah'tan yardım dilenilmiştir. Bu duada, zulmün ortadan kaldırılması işi zahiren Allah'a bırakılmıştır fakat ondan amaçlanan şey, zulmün toplumda var olduğunu ve çeşitli şekillerde uygulanmakta olduğunu halka bildirmektir. Zulmün ortadan kaldırılması için yapılması gereken en esaslı ve önemli şey de budur. Bu dua, dakik olarak Mütevekkilin, İmam hakkında yapmış olduğu zulüm ve ihanetin ardından İmam'ın diline cari olmuştur ve bunun siyasi boyutu açıkça gözlenmektedir. İMAM HADİ (a.s.) VE GULAT
Şianın içindeki sorunlar da en azından düşmanların yarattıkları sorunlar kadardı, özellikle de iç sorunlar dış sorunların artmasında çok etkiliydi. Bu sebepleydi ki şia İmamları, ne pahasına olursa olsun şiiliği guluvdan temizlemek ve Gulat'ı kendilerinden uzaklaştırmakla iç sorunları halletmek için çok çaba sadettiler. Fakat Gulat çıkarlarından veya yanlış düşündüklerinden dolayı kendilerini şia İmamlarına müntasab ediyor ve İmamların onlara karşı muhalefetlerinin bir nevi takiyye olduğunu söylüyorlardı. Haliyle şia ilim, fıkıh ve kültürünün -gerektiği gibi- yerleşmediği uzak şehirlerde bazıları Gulat'in kandırmacalarına aldanıp, itikadi açıdan munharif ediliyorlardı ve bu da şiaların, diğer İslami fırkalar nezdinde kötü tanıtılmasında çok etkili oluyordu. İmam Hadi (a.s.), İmamların faaliyeti doğrultusunda Gulat ile mübareze etti. Çünkü onun ashabı arasında da guluv inancını taşıyan kimseler vardı. Tahir İmamlar (a.s.)'a çok bağlanan ve din hususunda her çeşit guluv ile muhalif olan mutedil şia alimlerinden biri dan Ahmed b. Muhammed b. İsa rivayet etmiştir ki, İmam Hadi (a.s.)'a bir mektup yazılarak şöyle soruldu: "Size ve babalarınıza öyle hadisler isnat edilmektedir ki insan onları duymaktan nefret ediyor. Bu hadisler sizden ve değerli babalarınızdan nakledildiği için de onları reddetmeye cüret edemiyoruz." Daha sonra şöyle devam ediyor: Kendilerini sizin dostlarınız ve şialarınız diye tanıtan Ali b. Haske ve Kasım Vaktini "Şüphe yok ki namaz, çirkin ve kötü şeylerden alı-"koyar insanı"[90] ayeti hakkında fehşa ve münkerin bir şahsa işaret olduğunu naklederler. Zekat hakkında da diyorlar ki zekat, bir miktar dirhem ve dinar ödemek değil, ondan maksad erkektir. Onlar bazı farz, sünnet ve günahları da bu minval üzere tevil ediyorlar. Eğer maslahat görüyorsanız bunu bizim için aydınlatın ve şialarınız üzerine minnet koyarak onları bu gibi sapıkcasına teviller bataklığından kurların. İmam bunun cevabında şöyle yazdı: İMAM HADİ (a.s.) VE KUR'AN'IN MAHLUK OLUŞU:
Üçüncü yüzyılın başlarında ehl-i sünnet alemini meşgul eden en önemli konulardan biri Kur'an'ın hadis ya da kadim olması meselesiydi. Bu mesele ehl-i sünnet arasında bölünmelere ve yeni fırkaların ortaya çıkmasına neden oldu. İlk olarak bu meseleyi gündeme getiren şahıs Ahmed b. Ebi Davud idi.[105] Daha sonra Memun ve ondan sonra da Mutasım meseleyi takib etti. Onlar tarihte "Mihnet'ül Kur'an" diye adı geçen -Kur'an'ın hadis olduğu inancını- alimlere ve muhaddislere kabul ettirmeye çok çalıştılar. Başta Ahmed b. Hanbel olmak üzere hadis ehli Kur'an'ın kadim olduğuna inanıyordu ve bu yüzden de Abbasi hükümetinin baskı ve ihanetlerine ve hatta onların emriyle kırbaçlanmaya maruz kaldı. Fakat Mutasım'dan sonra onun yerine geçen Mütevekkil, Ahmed İbn-i Hanbel'i destekledi ve birbirinin yardımıyla onun mezhebinin -Kur'an'ın kadim olduğuna itikad- lehine meseleyi noktaladılar, kendilerine muhalif olan alimleri de sahneden uzaklaştırıp susmaya zorladılar. Ayrıca onlar, hadis ehli mezhebini İbn-i Hanbel'in getirdiği çerçeve dahilinde yayarak diğer mezheplerin bidat olduğunu söylediler. Bu meselenin akabinde bütün hadisçi gruplar -kendi görüşlerini savunmak amacıyla- birbirlerine karşı cephe açtılar ve her grup kendi görüşünü ortaya koydu. Ama -bildiğimiz kadarıyla-[106] Ehl-i beytin rivayetlerinde ve İmamların ashabının sözlerinde bu konuya değinilmemiş ve şialar da bu hususta konuşmamışlardır. Bu gün elimizde mevcut olan imam Hadi (a.s.)'dan rivayet edilen bir mektup da İmam (a.s.) şialarından birine, bu hususta görüş belirtmemesini ve onlardan hiçbirinin tarafını tutmamasını emretmiş ve şöyle buyurmuştur: İMAM HADİ (a.s.) VE İRAN'DAKİ ŞİALARI:
Tahir İmamlar (a.s.)'ın şialarının hemen hemen hepsi Küf eli idiler. Şianın "Rical" kitaplarına bakıldığında kolayca anlaşılmaktadır bu. Çünkü onların çoğunun isminin sonuna "Kufi" kelimesi eklenmiştir. İmam Bakır (a.s.) ve İmam Sadık (a.s.)'ın döneminden itibaren İmamların bazı ashabının isminin sonuna ise "Kummi" kelimesi eklenmiştir. Bunlar Arap soyundan olan ve Kum'da yaşayan Eş'arilerdi. Ayrıca Kum ve Aveh halkı İmam Rıza (a.s.)'ın mübarek türbesini ziyaret etmek için Meşhe'de gidiyorlardı. İmam Hadi (a.s.) onları, bu amellerinin karşılığında "mağfurun lehüm" ibaresiyle vasfetmiştir.[111] Dipnotlar:
[1] Usul-u Kafi, c: 1, s: 497. Irşad (Şeyh Müfid), s: 327. Tahzib, c: 6, s: 92. el-Kamil (İbn-i Esir), c: 7, s: 189. [2] Tarih-i Bağdat, c: 12, s: 57. Müsned'ül imam'il Hadi, s: 13-14. [3] Yafii "Mir'at-ül Cinan, c: 1, s: 160" da bu söze değinerek Samirra'-nın Asker diye meşhur olmasının sebebini, Mutasım'ın ordusuyla birlikte oraya intikal etmesi olarak bilmiştir. Tezkiret'ül Havas, s: 359. Maan'll Ahbar, s: 65. [4] Fusul'ul Muhimme, s: 277 [5] Tarih-i Bağdat, c: 12, s: 56. [6] Menakib, c: 2, s: 442. Müsned'ül İman'il Hadi, s: 56. Menakib-'den naklen. [7] Muruc'ıız Zaheb, c: 4, s: 86. Tezkiret'ül Havas, s: 362. Fusul'ul Muhimme, s: 283. [8] Mirza Hûseyn .Nuri, Musa hakkında yazmış olduğu bir risalede onu şiddetle savunmuştur. [9] Fırak-uş Şia, s: 91-92. Fusul'ul Muhtare, s: 257. [10] el-Makalat vel-Fırak, s: 99. [11] A'lam-ül Vera, s: 333. Menakib, c: 2, s: 443. Müsned'ül İmam'il Hadi, s: 20. [12] Usul-u Kafi, c: 1, s: 323. Bihar-ül Envar, c: 50, s: 118. [13] Usul-u Kafî, c: 1, s: 325. Bihar'ül Envar, c: 50, s: 118-123. Müsned'ül İmam'il Hadi, s: 18-22. [14] Nasebname-i Hülefa ve Şehriyaran (Zambaver), s: 3. [15] Makatil'üt Talibîn, s: 478. Eb'ul Ferec yazısının devamında şöyle diyor: İmam Hüseyn (a.s.) şialarından bazıları, tahrib edilen İmam Hüseyn (a.s.)'ın makberesinin yerinde bazı alametler bıraktılar ve'Mütevekkil öldürüldükten sonra Kerbela'ya gelip bazı Talibi ve Alevilerle birlikte mezarın yerini belirledi ve üzerine de bir türbe bina ettiler. [16] irşad (Şeyh Müfid), s: 333-334. Usul-u Kafi, c: 1, s: 501. [17] Bu manada bir mektup da Mütevekkil'in karısı ona yazdı. [18] Uyûn'ul Mücizat nakline göre, Bihar-ül Envar, c: 50, s: 213. [19] el-Kamil Fit-Tarih (İbn-i Esir), c: 7, s: 20. Makatil'üt Talibin, s:480. [21] İrşad (Şeyh Müfid), s: 333. [23] Bihaf'ul Envar, c: 50, s: 142; el-Harâic vel-Cerayih nakline göre. [24] Tezkiret'ül Havas, s: 359. [25] Muruc'uz Zeheb, c: 4, s: 84. Tezkiret'ül Havas, s: 359. [26] Bihar'ul Envar, c: 50, s: 209. [27] Menakib (İbn-i Şehr Aşub), c: 2, s: 454. Müsned'ül İmam'il Hadi, s: 44. [28] Isbat'ül Vasiyyet, s: 228. [29] Tezkiret'ül Havas, s: 359. Muruc-uz Zaheb, c: 4, s: 85. [30] Kervanların konakladığı yer. [31] İrşad (Şeyh Müfid), s: 334. [32] İrşad (Şeyh Müfid), s: 334. [33] irşad (Şeyh Müfid), s: 334. [34] A'lam'ül Vera, s: 438. [35] Muruc-uz Zaheb, c: 4, s: 10-11. [36] Furkan- 27 [40] Keşf'ul Gumme, c: 2, s: 381. [41] Keşf'ul Gumme, c: 2, s: 398. [43] Menakib, c: 2, s: 447. Müsned'ül İmam'il Hadi, s: 41. Mütevekkil'in imam'a karşı kötü davranışları hakkında elimizde bir çok rivayet mevcuttur ancak onları buraya aktarmak mümkün değildir. [44] Kitapta not düşülmemiştir. [45] İsbat’ul Vasiyet s232 [46] Bihar'ul Envar, c: 50, s: 140. [47] Vülat-u Mısr, s: 229; Onikinci İmam'ın Gaybetinin Siyasi Tarihi'nden naklen, s: 89. [48] Usul-u Kafi. c;'1, s: 511-513. [50] Keşf'ul Gumme, c: 3, s: 247. Onikinci İmam'ın Gaybetinin Siyasi Tarihi, s: 89 dan naklen. [51] Kafi c6 s480 [52] Rical-i Necaşi, s: 313 [54] Rical-i Keşşi, s: 11. Müsned'ul İmam'il Hadi, s: 83. [55] Onikinci imam'ın Gaybeti'nin Siyasi Tarihi, s: 137, [56] Rical-i Keşşi. s: 607-608. Tankih'ül Makal. c: 2, s: 271; Keşşi'den naklen, îsbat'ül Vasiyyet, s: 232 [57] Rical-i Keşşi, s: 525-527. [58] Rical-i Keşşi, s:608. [59] Rical-i Keşşi, s: 611. [60] Tankih-ül Makal, c: 2, s: 271. [61] Tankih-ül Makal, c: 2, s: 159. [62] Rical-i keşşi, s: 611-612. [63] Mamekani. bu hususta detaylı bir şekilde bahsetmiş ve Hüseyin t». Abd-i Rabbih'in İmam Hadi (a.s.)'ın vekili olduğunu belirttikten sonra (Öyle diyor; Hem Ali'nin ve hem de babasının kendi zamanlarında O hazretin vekili olmaları uzak bir ihtimal değildir. Bakınız: Tankih-ül makal. c: 1. 331-332. [64] Rical-i Keşşi, s: 513 Bihar'ul Envar, c: 50, s: 222. [65] Rical-i Keşşi, s: 513 Bihar'ul Envar, c: 50, s: 220 [66] Rical-i Keşşi, s: 514 [68] Tuhaf'ul Ukûl, s: 338-356. [69] Menaikib-i İbn-i Şehr Aşub, c: 2, s: 443. Müsned'ül İmam'il Hadi, s: 28-29. [70] Rical-i Keşşi, s: 265. Kamus'ur Rical, c: 9, s: 324. [71] Tevhid (Şeyh Saduk), s: 17. [72] İntişar, s: 61. [73] Türâsuna dergisi, sayı: 19, 107-108 [77] Tevhid (Şeyh Saduk), s: 97-105. [78] Tevhid (Şeyh Saduk), s: 101. Usul-u Kafi c1 s102 [79] Tevhid (Şeyh Saduk), s: 101 [80] Usul-u Kafi, c; 1, s: 97. Tevhid (Şeyh Saduk), s: 109 [81] Usul-u Kafi, c: 1, s: 126. [82] Müsned’ül İmam’il Hadi s84- 94 [84] Müsned'ül imam'il Hadi, s: 205. [85] Müsned'ül imam'il Hadi, s: 198- 227 [86] Misbah'ül Müteheccid, s: 239. Müsned'ül imam'il Hadi, s: 178. [87] Men la Yahzuruh'ul Fakih, c: 2, s: 60. Uyûn'u Ahbar'ir Rıza, c: 2, 272. Tahzib, c: 6, s: 95. Müsned'ü) imam'il Hadi, s: 247. [88] Müsned'üi İmam'il Hadi, 249. [89] Müsned'üi İmam'il Hadi, 189- 190. [90] Ankebut/45 [92] Rical-i Keşşi. s: 517. [93] Rical-i Keşşi. s: 518- 519. [94] Rical-i Keşşi. s: 517. [95] Rical-i Keşşi. s: 520- 521 [96] Rical-i Keşşi, s: 521. Fırak'uş Şia, s: 93. el-Makalat vel-Fırak, s:100-101. el-Gaybet, s: 259. Şerhu Nehc-il Balağa (İbn-i Eb'il Hadid) c: 2, s: [98] Rical-i Keşşi. s: 522- 528 [99] ed-Dürr'ün Nazim, Hayat'ül imam'il Hadi, s: 336 dan naklen. [100] Müsned'ül İmam'il Hadi, s: 323. [101] Rical-i Necaşi, s: 58. Kamus'ur Rical, c: 1. Mücem'u Rical-il Hadis, c: 2, s: 290. [102] Ekzubetü Tahr'rf'il Kur'an Beyn'eş Şia ves-Sünne; (Resul Cafe-riyan). [103] Tuhaf'ul Ukul, s: 338. [104] Keşf'ul Gumme, c: 2, s: 388. Tenkih'ul Makal, c: 3, s: 3. [105] et-Tabakat'us Sünniye fi Teracim'il Hanefiye, Riyad baskısı, Yıl:1983. [106] Muhakkik Üstad Seyyid Mehdi Ruhani'nin görüşüdür, bu. Bu konunun asıl unvanını ona borçluyuz. [107]Müteşabih'ül Kur'an ve Muhtelefuhu, c: 1, s: 61. Bu şayiada imam Seccad (a.s.)'dan şöyle bir rivayet nakledilmiştir: Kur'an, ne haliktir ve ne de mahluk; o halik (yaratan) Allah'ın kelamıdır. [108]Kafi, c: 1, s: 102. Tevhid (Şeyh Saduk), s: 101 [109] Meşarik'ül Envar, s: 100. Müsned'ül İmam'il Hadi, s: 45. [110] Emali (Şeyh Tusi), c: 1, s: 282. Menakib (İbn-i Şehr Aşub), c:2, s: 451. Müsned'ül imam'il Hadi, s: 37. [111] Uyûn'u Ahbar'ir Rıza, c: 2, s: 260. [112] Müsned'ül imam'il Hadi, s: 317. Tankih'ul Makal, c: 2, s: 90. [113] Ehsen'üt Takasım, s: 315, 358, 361, 371. [114] Ehsen'üt Takasim, s: 366. [116] Müsned'ül imam'il Hadi, s: 352. [117] Bihar'ul Envar, c: 50, s: 141. Müsned'ül imam'il Hadi, s: 123. [118] Muhtasaru Tarih-i Dimişk, c: 10, s: 104. [119] Rical-i Keşşi, s: 610. |
Yeni yorum ekle