Bir Kaç Soru ve Allame Tabatabai'nin Cevabı
Bir Kaç Soru ve Allame Tabatabai'nin Cevabı
Acaba kadının erkekle eşit olarak politika ve devlet işlerinde rolü olabilir mi?
New York'ta (Amerika) yaşayan bir grup İranlı bilginin merhum Allame Tabatabai'den sorduğu birkaç soru ve cevabı.
Soru: Acaba İslam anayasasında kadınla erkek eşit midir? Acaba kadının erkekle eşit olarak politika ve devlet işlerinde rolü olabilir mi?
Cevap: Sadr-ı İslam'da insanlar kadın hakkında şu iki görüşe sahiplerdi:
Bir grubu kadına evcil hayvan gibi davranıyorlardı. Onlara göre kadın toplumun bir parçası sayılmıyordu, fakat hizmetinden toplumun yararına faydalanılması için tutulabilirdi.
Daha medeni olan ikinci grup kadına uzvu noksan bir varlık gibi davranırdı. Onların yanında kadın, toplumdaki bir çocuk veya esir gibi olup erkekler tarafından idare edilen haline göre belli başlı hukuku vardı.
İnsan dünyasında kadının toplumun tam bir üyesi, kâmil bir parçası olduğunu ilk olarak İslam ilan etti ve onun fiile saygı duydu:
"Şüphesiz ben, erkek olsun, kadın olsun, sizden bir işte bulunanın işini boşa çıkarmam." (Al-i İmran, 195)
Ancak İslam dininde sadece üç toplumsal alanda kadına dehalet hakkı verilmemiştir:
1- Hükümet,
2- Kadılık ve hüküm verme,
3- Sıcak savaş (ilgili diğer bölümlerde değil).
Bunun nedeni ise (dini kaynaklardan elde edildiği üzere) kadının, akli yönü güçlü bir varlık olup akla dayanarak hareket eden erkeğin tam aksine şefkat ve duygusal bir varlık oluşudur. Bu üç konu ise duyguyla değil akılla ilgilidir. Ve açıktır ki duygusal bir varlık yüzde yüz akıl gerektiren bir işe hiçbir şekilde dehalet etmemelidir; aksi durumda gelişemez.
Bunun en bariz örneği batıda erkek ve kadının ortak eğitim ve öğretiminde kullanılan ortak mesaidir. Batı dünyası şimdiye kadar bu üç toplumsal alanda önemli rakamda kadınlar yetiştirememiştir. Kadılık, politika ve savaş komutanlığında harikalar yaratan kadınların sayısı erkeklere oranla çok azdır. Ama örneğin hemşirelik, rakkaslık, sinema yıldızlığı, ressamlık ve müzik yapımcılığı gibi konularda böyle değildir.
Soru: Niçin kadının mirastan aldığı pay erkeğin aldığı paydan azdır?
Cevap: İslam dininde kadın mirastan bir pay, erkek ise iki pay alır; bunun sebebi ise (rivayetlerde geçtiği gibi) kadının geçim masraflarının erkeğin (kocasının) üzerine olmasıdır. Bu hüküm de kadının duygusal ve erkeğin ise akli yönü güçlü olan bir varlık olmasından kaynaklanmaktadır. Şöyle ki, bütün asırlarda yeryüzündeki servet o asırda yaşayan nesle aittir ve sonraki nesil önceki neslin yerine geçerek bütün servetleri miras alır ve genel olarak sürekli kadınlarla erkeklerin sayısı farklı olduğundan İslam dini açısından genel servetin üçte ikisi erkeğin, üçte biri de kadınındır.
Diğer taraftan erkeğin kadının masrafını karşılamakla da sorumlu olduğundan ve böylece kadın kendi payı olan üçte bir'le birlikte erkeğin payının yarısına ortak olduğundan servetin üçte ikisi kadına, üçte biri ise erkeğe ait olmuş olur. Sonuçta malikiyet açısından servetin üçte ikisi akla, üçte biri ise şefkat ve hisse; masraf açısından ise tam aksine servetin üçte ikisi şefkate, üçte biri ise akla aittir ve bu en adil bölüştürmedir.
Soru: Neden boşama hakkı erkeğe verilmiştir?
Cevap: Dini açıklamalardan anlaşıldığı kadarıyla bu konu da erkeğin akli yönü güçlü ve kadının ise duygusal bir varlık olmasıyla ilişkilidir. Buna rağmen İslam dininde kadının evlilik esnasında erkeğin yetkilerini belli bir yere kadar kısıtlayabilmesi veya boşanma konusunda bir takım yetkilere sahip olması için bazı yollar önerilmiştir.
Soru: Acaba kadın iktisadi ve mali işlerde müstakil olabilir mi?
Cevap: İslam'da kadın kendine ait iktisadi ve mali işlerde tamamen bağımsızdır.
Soru: Niçin erkek çok evlilik yapabiliyor?
Cevap: Elbette açıktır ki, İslam dininin çok evliliği meydana getirmemiş, sadece erkeğin dördü geçmemek şartıyla birden fazla kadınla evlenmesine müsaade etmiştir; o da onlar arasında adalet ve eşitliği sağlayabileceği durumdadır. Böyle bir hüküm için de uygun bir ortamın olması gerekiyor. Yani kadınlarını sayısının az olması ve erkeklerin de bu işe yüklenmesiyle toplumun düzeni bozulmayacak şekilde olmalıdır. Erkekler açısından durum açıktır, çünkü ev hazırlamak, karısı ve çocuklarının geçim masrafları erkeğin üzerinedir ve ayrıca adalet de şart koşulmuştur; bunu ise ancak sayılı kişiler uygulayabilir. Diğer taraftan da tabiat ve dış etkenler, evlenme yeteneği olan erkekten daha fazla kadın meydana getirmektedir.
Eğer belli bir yılı başlangıç olarak belirterek her yıl eşit sayıda dünyaya gelen erkekle kız bebeklerin sayısını karşılaştıracak olursak on altı yıl sonra evlenme çağına gelen kızların evlenme çağındaki erkeklerin yedi katı olduğunu görürüz. Yirminci yılda kızların sayısıyla erkeklerin sayısı 11-5 oranında olur, yirmi beşinci yılda 16-10 oranını bulur. Bu durumda çok evlilik yapan erkeklerin sayısını beşte bir olarak kabul etsek erkeklerin yüzde sekizi tek eşli, yüzde yirmisi dört eşli ve otuzuncu yılda ise erkeklerin yüzde yirmisi üç eşli olacaktır.
Ayrıca, kadının ömrü erkekten fazladır ve sürekli toplumda dul kadınların sayısı eşini kaybeden erkeklerden fazladır. Yine ölen erkek sayısı kadınlara oranla çok daha fazladır. Özellikle önemli ve umumi savaşların ağır kayıpları buna tanıktır. Bu son birkaç yıl içerisinde gazete ve dergilerde Alman kadınlar cemiyetinin, kocası olmayan kadınların ihtiyaçlarının giderilmesi için defalarca İslam'ın çok evlilik kanununu Almanya'da uygulanmasını istediklerini, fakat hükümetin kilisenin muhalefeti nedeniyle bu isteği reddettiğini okumuşsunuzdur.
Diğer taraftan, kadınların çok evliliğe karşı çıkmaları doğal bir kin duygusuna dayanmamaktadır. Çünkü iki, üç ve dört evlilik yapan erkekler, kadınlarla zorla evlenmemekteler. Bir erkeğin ikinci, üçüncü ve dördüncü eşi olan kadınlar, gökten zembille indirilmedikleri gibi yerden de bitmemişlerdir; onlar da normal kadındır. Yüzlerce ve binlerce yıl birçok milletlerde uygulanan bu gelenek o milletlerde ne kin duygusunun fesat haline gelmesine ve ne de kadın kıtlığına sebep olmuştur.
abna.ir
Yeni yorum ekle