Şia’da Hadis Tedvininin Aşamaları
Şia’da Hadis Tedvininin Aşamaları
Şia’nın hadisleri, Ehl-i sünnetin hadislerinin aksine ilk önceden yazılmıştır. Çünkü Şiiler genellikle Ehl-i Beyt İmamlarının huzurunda veya evlerine döndükten hemen sonra duydukları hadisleri yazıyorlardı. Bazen yazdıkları hadisleri Ehl-i Beyt İmamlarına bile sunuyorlardı; özellikle bazı hadisler hakkında şüpheye düştüklerinde hadisin doğruluğundan emin olmaları için masum İmamlara başvuruyorlardı...
Şia’nın hadislerini bir kaç bölümde incelemek gerekir:
Hz. Peygamber (s.a.a)’in zamanından Hz. Cafer Sadık (a.s)’ın zamanına kadarki dönem; Kutub-u Erbea’nın tedvin edildiği dönem; Kutub-u Erbea’nın tedvin edildiği zamandan Günümüze kadarki dönem.
Birinci Aşama: Hz. Peygamber (s.a.a)’in Zamanından Hz. Sadık (a.s)’ın Zamanına Kadarki Dönem
Hz. Ali (a.s), vahiy katiplerinden olmasıyla birlikte, Kur’an’ın nüzul sebebi, nazil olduğu zaman, nasih mensuhu ve diğer konular hakkındaki ilmin yazılması hususunda ısrarlıydı. Hz. Ali (a.s)’ın yazıları çeşitli isimlerle tanıtılmışlardır. Örneğin: “Sahifet-u Ali”, “Kitab-ı Ali”, “Sünnetuha, Kazavetuha ve Hikemuha” kitabı ve “Camia” kitabı.
Hz. Ali (a.s)’ın Sahifesi hakkında görüş birliği vardır. Yani hem Şia ve hem de Ehl-i Sünnet alimleri onun var olduğu kanısındalar. Ahmed bin Hanbel, Şeyheyn ve Sünen sahipleri, ilim, cihat, diyat, harem-i Medine, zimmet’ul-muslimin ve diğer birçok bablarda bu Sahifeden söz etmişlerdir. (39)
Şia’nın hadislerinden, “Sahifet-u Ali” kitabının, “Kitab-ı Ali” kitabından farklı bir kitap olduğu anlaşılmaktadır. Bu iki kitabın her ikisi de İmam Bakır (a.s)’la İmam Cafer Sadık (a.s)’ın yanlarında mevcut imiş, bundan dolayı da o kitaptan ashabı için bazı sözler nakl etmişlerdir. (40)
Bu kitaplar hakkında mufassal konuşmalar olmuştur; bunların birbirinden farklı kitaplar olduğunu savunanlar olmuştur. Örneğin: Seyyid Hasan-ı Sadır (r.a) ve Seyyid Muhammed Rıza Celali el-Hüseyni onların farklı kitaplar olduğuna dair istidlal etmişlerdir.
Önemli bir nükte:
Hz. Peygamber’in zamanında ve O Hazretten sonra sadece Hz. Ali (a.s) değil, birçok muhlis Şiiler de hadis yazıyorlardır. Onlardan bazılarının isimleri şunlardır:
1- İbrahim bin Ebu Rafi.
Bu şahıs Hz. Peygamberin amcası Abbas’ın kölesi idi. Abbas onu Resulullah’a bağışladı, Resulullah da onu serbest bıraktı.
İbrahim bin Ebu Rafi’nin “Es- Sünen ve’l- Ahkam ve’l- Kazaya” isminde bir kitabı vardı. Necaşi’nin o kitaba olan esnadı şöyledir:
“Muhammed bin Cafer en-Nehvi, Ahmed bin Muhammed bin Said’den, o da Hafs bin Muhammed bin Said el- Ehmesi’den, o da Hasan bin Hüseyn el- Ensari’den, o da Ali bin Kasım el-Kindi’den, o da Muhammed bin Ubeydullah bin Ebî Rafi’den, o da babasından, babası da atası Ebi Rafi’den, o da Ali’den bu kitabı bize nakletmiştir.” (41)
2- Selman-i Farisi.
3- Ebuzer-i Gifari.
4- Abdullah bin Abbas.
5- Cabir bin Abdullah-i Ensari.
6- Ubeydullah bin Ebu Rafi.
7- Ali bin Ebu Rafi.
8- Esbeğ bin Nebate.
9- Süleym bin Kays-i Hilali.
10- Meysem-i Temmar.
11- Haris bin Abdullah.
12- Hucr bin Adi.
13- Reşid-i Hicri.
14- Muhammed bin Kays-i Beceli.
15- Atiyye... (42)
Bu şahsiyetlerden bazıları hadisleri, bizzat Hz. Resulullah (s.a.a)’in kendisinden duyup kaydetmişlerdir. Bazıları da Hz. Ali’den öğrenmişlerdir. Ebu Rafi’nin oğulları gibi bazı kimseler de babadan elde ettikleri kitabı sonraki nesle aktarmışlardır. Cabir gibi uzun ömrü olan bazı kimseler de İmam Bakır (a.s)’ın zamanına kadar yaşamış, Peygamber-i Ekrem ve diğer İmamların söz ve amellerini insanlara anlatmışlardır.
Her halükarda Şia, Hz. Peygamber’in zamanından, bünyesinde böyle büyük yazarlar bulundurarak hadisleri İmam Bakır ve İmam Sadık (a.s)’ın zamanlarına kadar ve nesilden nesle intikal ettirmişlerdir.
İkinci Aşama: İmam Cafer Sadık (a.s)’ın Zamanından Gaybet-i Suğraya (küçük gizlilik) Kadarki Dönem
Masum İmamlar, özellikle 5. ve 6. İmam (aleyhum’us- selam), Şiileri aydınlatmakta ve Şiiliğin bir mektep olarak tanınmasında en büyük rolü oynamışlardır. Sürekli ashaplarına, öğrendikleri şeyleri kayıt etmelerini tavsiye etmişlerdir; onlar da öğrendikleri şeyleri yazmışlardır. İşte bundan dolayı bu İmamların öğrencilerinden bir çoğunun kitap ve asılları vardı. Bu asıllar, sonraki İmamların zamanlarda yaşayan insanlar tarafından “Musannefat” adı altında bir araya toplanmıştır; hadislerin sıhhatini sağlamak için onları, son zamanlarda yaşayan Ehl-i Beyt İmamlarına sunmuşlardır; onlar da sahih olan hadisleri zayıf olan hadislerden arındırarak onları bu konuda aydınlatmışlardır. Örneğin:
Necaşi (Ö: 450) Zürare bin A’yen hakkında şöyle diyor:
“Zürare bin A’yen kendi zamanında ashabımızın şeyhi, onların önünde gelen, Kur’ân okuyan, fakih, mütekellim, şair ve edip bir şahsiyet idi; fazilet ve din onda toplanmıştı, rivayet ettiği şeyde sadıktı. Şeyh Saduk adıyla meşhur olan Ebu Cafer Muhammed Ali bin Hüseyn bin Babeveyh (onun hakkında) şöyle demiştir: Zürare’nin, Cebir ve İstitaat... hakkında bir kitabını gördüm. Zürare, hicri 150’de vefat etmiştir.” (43)
Yine Necaşi, Ebu Hamza-i Sumali diye meşhur olan Sabit bin Dinar hakkında şöyle demiştir:
“Ebu Abdullah (İmam Sadık-a.s)’dan şöyle rivayet edilmiştir:
“Ebu Hamza kendi zamanında, Selman’ın kendi zamanında olduğu gibi idi.”
Ehl-i Sünnet alimleri ondan hadis nakletmişlerdir. Ebu Hamza, hicri 150’de vefat etmiştir. Onun “Kitab-u Tefsir’il-Kur’an”, “Kitab’un-Nevadir” ve “Risalet’ul-Hukuk an Ali bin Hüseyn-a.s” vs. konular hakkında bir takım kitapları vardır.” (44)
Görüldüğü gibi bu iki şahsiyetten her biri, Muvatta sahibi Malikten bir tabaka -30 yıl- önce yaşamıştır. Malik hicri 179’da vefat etmiştir; onlar ise hicri 150’de vefat etmişlerdir. Bu iki şahsiyetin usulleri (kitap) de vardı.
Tasnif aşamasında, Safvan bin Yahya ve Sa’d bin Abdullah gibi Şii şahsiyetler vardır. Necaşi, Safvan hakkında şöyle diyor:
“Safvan Kufelidir, sıka birisidir, onun babası, Ebu Abdullah (İmam Sadık)’tan, kendisi de Rıza (a.s)’dan hadis rivayet etmiştir... Takva ve ibadette onun dengi bir kimse yoktu. Ashabımızın zikrettiğine göre otuz kitap tasnif etmiştir. Şimdi o kitaplardan tanınanlar şunlardır: “Kitab’ul- Vuzu”, “Kitab’us- Salat”, “Kitab’us- Savm”, “Kitab’ul- Hac”, “Kitab’uz- Zekat”, “Kitab’un- Nikah”, “Kitab’ut- Talak”, “Kitab’ul- Feraiz”, “Kitab’ul- Vesaya”, Kitab’uş- Şira’i ve’l- Bey”, “Kitab’ul- Itk ve’t- Tedbir”, “Kitab’ul- Beşarat”...
Sa’d bin Abdullah hakkında da şöyle diyor:
“Sa’d bu taifenin (Şia’nın) şeyhi, fakihi ve ünlü şahsiyetlerindendir. Ehl-i Sünnetten birçok hadis duymuştur, hadis elde etmek için birçok yolculuklar yapmıştır, onların büyüklerinden; Hasan bin Arafe, Muhammed bin Abdulmelik-i Dakiki, Eba Hatem er-Razi, Abbas el-Berheki ve mevlamız Eba Muhammed (a.s)’ı mülakat etmiştir... Sa’d birçok kitaplar tasnif etmiş, tasnif ettiği kitaplardan “Kitab’ur-Rahmet” ve “Kitab’ul-Vuzu” bize ulaşmıştır.”
Bu sözlerden, Şia’nın tasnifatının Ehl-i Sünnet’in Sihah-i Sitte’sinden daha önce yazılmış olduğu da anlaşılmaktadır.
Üçüncü Aşama: Kütub-u Erbea’nın (Dört Kitabın) Tedvini
Gaybet asrı başladıktan sonra Şia alimleri, tasnif olan ve sürekli üstadın öğrencilere okuduğu kitapları ve tasnif edilmemiş fakat sürekli olarak öğrencinin üstattan duyduğu rivayetleri bir araya toplamışlardır. O tedvin edenlerden ilk şahıs, Muhammed bin Yakub-u Kuleyni (Ö:329)’dir. Necaşi onun hakkında şöyle diyor:
“Kuleyni, hadiste insanların en güvenirlisi ve en itimat edileni idi. O, hicri 320’de “Kafi” diye meşhur olan büyük bir kitap tasnif etmiştir. Onun Kafi’den başka diğer kitapları da vardır. Örneğin: “er-Redd-u ala’l- Karamita”, “Resail’ul- Eimme-a.s-“, “Ta’bir’ur- Ru’ya”, “er- Rical”, “Ma Kıyle fi’l- Eimmet-i min’eş- Şi’r”... Kuleyni (r.a) hicri 329’da Bağdat kentinde vefat etti.” (46)
Merhum Kuleyni’den sonra, Saduk lakabıyla meşhur olan Muhammed bin Ali bin Hüseyn bin Babaveyh-i Kummi (Ö: 381) gelmektedir. Merhum Saduk “Men la Yahzuruh’ul- Fakih” kitabını dört ciltte yazmıştır. (47) Merhum Saduk’tan sonra da Şeyh’ur- Taifa lakabıyla meşhur olan Muhammed bin Hasan-i Tusi (ö:460) gelmektedir. “Tehzib’ul- Ahkam” ve “İstibsar” kitaplarının da müellifidir.
Binaenaleyh Şia’nın hadisleri, kopuk olmayan sınıfsal fasılayı gözeterek yazılmıştır. Sürekli üstat öğrenciye okumuş ve son derste ise üstat yazılan hadislerin sıhhatini teyit etmiştir. İşte bundan dolayı Şia’da nüsha ihtilafları çok azdır; bir hadisin bir nüshada bulunup diğer nüshada tamamıyla sakıt olması söz konusu değildir. Eğer bir hadis, çeşitli nüshalarda farklı olursa, artık o hadisle istişhat edilmez (delil gösterilmez). Çünkü hadis nüshalarının ihtilafı, itimat ve güveni sarsmaktadır.
Bir Kaç Önemli Nükteyi Hatırlatma
1- Eğer her iki fırka (Şia ve Ehl-i Sünnet), herhangi bir hususta ittifak etmiş olurlarsa, artık hadisleri tanıtma ve sahih olanı sahih olmayandan ayırt etme diye bir bahis söz konusu edilmeyecektir. Örneğin: İslam dininin zaruriyatından sayılan meseleler gibi; yani eğer bir hadis, gerçi müsnet ve sahih de olsa, ama İslam’ın zaruri (kesin) olan hükümlerinden birine aykırı olarak nakl edilmiş olursa ya yorumlanmalı veya reddedilmelidir; sadece zaruri olan hükme teveccüh edilmelidir. Mesala Kur’an’ın tahrifi ve tebdili hakkında iki fırkanın kitaplarında nakl olunan hadisler gibi. Çünkü İslam dininin zaruri meseleleri, yakini ve kesin bir hüküm olarak diğer mesele ve hükümlerden önde gelmektedir.
2- Eğer akıl, bir sözün doğru olduğuna açıkça delalet ederse, Hz. Peygamber’den sadır olan lafzı artık tahkik etmek gerekmez. Çünkü şarinin (şeriat kanununu koyanın) sözü, bizi aklın verdiği hükme irşat etmektedir; bu gibi yerlerde hadisin yazılı veya yazılı olmamasının, mürsel veya müsnet olmasının bir zararı yoktur.
3- Eğer bir hadis, şeriatın teabbudi olan özel bir hükmünü açıklıyorsa, o hadis öyle bir şekilde olmalıdır ki, o kelamın şari’den sadır olduğuna dair büyük ihtimal verilmeli. Binaenaleyh eğer bir hadis bir takım raviler tarafında çeşitli şekillerde nakledilmiş olursa, ihtilaflı olan yerlerde onlara temessük edilemez; sadece böyle bir mazmunun Hz. Peygamber veya masum Ehl-i Beyt’inden sadır olduğuna kanaat edilebilir. Bu yönde Şia ve Sünni hadisleri arasında bir fark yoktur. İki fırkanın hadislerinin mukayesesinin semeresi (faydası), hüccet olan iki hadisin tearuz ettiği (çeliştiği) bahiste de zahir olmaktadır. Yani iki hadis, mesala Şia tarikiyle nakledilmiş olursa, her iki hadisin ravileri de güvenilir olup da o hadislerden biri kitap ve asl sahibi olan bir kimseden, diğeri ise “kitap” sahibi olmayan bir kimseden olursa, bu durumda birinci hadis ikinci hadisten önde tutulur ve o tercih edilir. Örneğin: Zürare’nin Ammar-i Sabati’ye nispeti gibi. İşte bu milak (ölçü) ile, Hz. Peygamberden aynı lafızla sadır olan hadisleri, O Hazertten mazmunen nakl olan hadislere tercih edebiliriz.
Fahrettin Altan
Makalenin birinci bölümü için tıklayın
Kaynaklar
39- Ezva’un- ala’s- Sünnet-il Muhammediyye, s. 94- 95. Elbette onlardan bazıları, o Sahifenin kılıcın kınına girebilecek kadar küçük olduğunu söylemişlerdir. Ama Füru-u Kafi’nin (c. 7, s. 97) rivayetine göre, Hz. Ali’nin Sahifesi bir devenin butu kadar kalın ve büyük imiş.
Zürare bin A’yen şöyle diyor: İmam Bakır (a.s)’dan dedenin mirası hakkında soru sorduğumda şöyle buyurdular: “Yarın gel Hz. Ali (a.s)’ın kitabını sana okuyayım...” O günün sabahı müsait bir vakitte Hazretin yanına gittiğimde oğlu Cafer’e: “Faraiz (miraslar) Sahifesini Zürare’ye oku” buyurup kendisi istirahat etmeğe gitti. Cafer (a.s) devenin butu gibi olan bir sahife getirerek şöyle buyurdular: “Bizim iznimiz olmaksızın, okuduğunu kimseye söylemeyeceğine dair söz vermelisin, yoksa okuman”...
40- Bir gün Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu:
“Ya Ali! Sana imla ettiğim şeyi yaz.” Ya Resulullah! Unutacağımdan mı korkuyorsun? dediğimde şöyle buyurdular: “Hayır... fakat evlatlarından olan İmamlar için yaz...” (Mucem’ul- Müfehris li Ehadis-i Bihar’ul- Envar, c. 1, s. 18. Çeşitli senetlerle.) Hz. Ali (a.s) ashabına şöyle buyurdu: “İlmi, yazmakla koruyun.” Yine şöyle buyuruyordu: “Katibin aklı, onun kalemidir.” (A. K. c. 1, s. 30)
41- Rical- i Necaşi, s. 4-5.
42- El- Mucem’ul- Müfehris li Elfazi Ehadis’il- Bihar, c.1, s. 30- 32.
43- Rical-i Necaşi, s. 125. bas. Mektebet’üd- Daveri, Kum.
44- A. K. s. 83.
45- A. K. s. 139.
46- A.K. s. 266.
47- A. K. s. 278.
abna.ir
Yeni yorum ekle