İslam, barış ve rahmet inancı - 2
İslam, barış ve rahmet inancı - 2
İslam peygamberi (sav) yüce Allah tarafından mebus olduğunda beşeriyete, dünya var olduğu müddetçe tüm insanların ihtiyaçlarını karşılayabilecek bir inancı sundu. Kuşkusuz ancak akıl, mantık, barış ve rahmet temellerine dayanan bir din dünyanın sonuna kadar süreklilik arz edebilir. Kur'an-ı Kerim İslam’ın barış ve dostluk dini olduğu gerçeğini Bakara suresinin 208. Ayetinde şöyle buyurur: Ey iman edenler! Hep birden barışa girin. Sakın şeytanın peşinden gitmeyin. Çünkü o, apaçık düşmanınızdır. Bu ayeti şerifede Allah’a ve İslam’a iman ettikten sonra ilk tavsiye barışa yönelmektir. Kur'an-ı Kerim barıştan uzak duran ve savaş ateşini alevlendirenleri şeytanın peşinden gidenler şeklinde tanıtıyor. Barış ve dostluk ilahi ve rahmani bir iştir, oysa savaş ve şiddet şeytani bir ameldir. Kur'an-ı Kerim açısından küresel barış ve güvenlik ancak Allah’a iman etme sayesinde gerçekleşir. Dil, ırk, servet, coğrafi konum gibi durumlarda bir birinden farklı olan çeşitli beşeri toplumların tek bağlantı halkası, Allah’a iman etmek ve tevhid düşüncesini benimsemektir. Kur'an-ı Kerim açısından tüm peygamberlerin getirdiği tealimlerin başında, Allah’a iman etmekten başka insanları özgürlüğe davet etmek ve her türlü zulüm ve ayrımcılığa karşı mücadeleye çağırmak, güvenlik ve adaleti sağlamaktır. Güvenlik beşeri toplumların en önemli bileşenlerinden biridir. Bu büyük nimetten yoksun olan toplumları uygar toplum olarak adlandıramayız. Güvenlik huzur içinde yaşayabilmek demektir. Dünyada hiç bir hukuki düzen güvenlik meselesine karşı tarafsız veya duyarsız olduğunu iddia edemez, çünkü güvenlik beşeri toplumların en temel ihtiyaçlarından biri olduğu gibi, pratikte de toplumların kültürel, bilimsel, siyasi ve iktisadi kalkınmasına katkı sağlar. İslam dini de insanların tüm zamanlarda ve tüm mekânlarda tüm bireysel ve toplumsal ihtiyaçlarını karşılayan bir din olarak bu kaideden müstesna değildir ve hatta güvenliğin temin edilmesi için bir takım çözüm yolları da sunmaktadır. Kur'an-ı Kerim açısından güvenliğin sağlanması, Allah hâkimiyeti ve salih kulların hilafetinin yerleşmesinin önemli amaçlarından biridir. Yüce Allah Nur suresinin 55. Ayetinde şöyle buyurur: Allah, sizlerden iman edip iyi davranışlarda bulunanlara, kendilerinden öncekileri sahip ve hâkim kıldığı gibi onları da yeryüzüne sahip ve hâkim kılacağını, onlar için beğenip seçtiği dini (İslâm'ı) onların iyiliğine yerleştirip koruyacağını ve (geçirdikleri) korku döneminden sonra, bunun yerine onlara güven sağlayacağını vâdetti. Çünkü onlar bana kulluk ederler; hiçbir şeyi bana eş tutmazlar. Artık bundan sonra kim inkâr ederse, işte bunlar asıl büyük günahkârlardır. Bu ayeti şerife göre İslam’da güvenlik, herhangi bir suç işlemeyen ve görevini yerine getirirken yasalara saygı duyan salih insanlara özgüdür. Kur'an-ı Kerim açısından huzuru sağlamaya çalışmak, mümin kulların özelliğidir. Kur'an-ı Kerim’e göre güvenlik, Allah’a gerçek iman ve güvenden kaynaklanır. Yüce Allah Fetih suresinin 4. Ayetinde de şöyle buyurur: İmanlarını bir kat daha arttırsınlar diye müminlerin kalplerine güven indiren O'dur. Göklerin ve yerin orduları Allah'ındır. Allah bilendir, her şeyi hikmetle yapandır. İslam’ın barış ve rahmet dini olduğunu ispat eden bir başka delil, bu semavi kitabın hoşgörü ve bağışlama üzerinde tavsiye etmesi ve müminleri kardeşliğe ve barışa davet etmesidir. Hucurat suresinin 9. ve 10. ayetlerinde vurgulanan bu konudan başka hatta Enfal suresinin 61. ayetinde İslam peygamberine (sav) şu tavsiyede bulunulmuştur: Eğer onlar barışa yanaşırlarsa sen de ona yanaş ve Allah'a tevekkül et, çünkü O işitendir, bilendir. İmam Ali (sa) de Malik Eşter’i Mısır Valisi olarak atadığı mektubunda şöyle buyurur: Eğer düşman seni barışa davet eder ve Allah’ın hoşnutluğu bunda ise sen onu reddetme, çünkü barış senin ordun ve kendinin huzuruna vesile olur ve diyarına güvenlik getirir. Ancak barıştan sonra düşmanından sakın ve uyanık ol, çünkü bazen düşman barışla sana yanaşır ki seni gafil avlasın. O zaman tedbirli ve temkinli ol ve düşmana iyimser bakma. İslam dini İslam topraklarında güvenlik, barış ve huzurun sağlanmasını bir zaruret olarak görür. İslam peygamberi (sav) şöyle buyurur: İçinde güvenlik ve mutluluk olmayan bir vatanda hayır olmaz. Bu sözden anlaşıldığı üzere, mutluluk güvenlikten sonra gelir ve güvenlik olmadan mutluluk anlamsızdır. Bundan başka ancak güvenlik içinde olan bir ülkede hayır ve bereket olur ve güvenlikten yoksun olan bir ülkeye hiç kimse iyimser bakmaz. Buraya kadar anlatılanlardan anlaşıldığı üzere İslam dini günümüz dünyasında her türlü güvensizlik ve savaşa karşıdır. İslam dini savaş ve şiddet mantığını tasvip etmez. İslam dini en mükemmel din ve son semavi din olarak günümüz dünyasında insanları uyandırmak ve hidayete erdirmek için gönderilen bir din olarak bilinir. Doğal olarak tağut akımı, zorbalar ve en başlarında küresel istikbar, gerçek islamı şom amaçları yolunda en büyük engel olarak görmektedir ve tüm gücü ile bu semavi dini yıkmaya ve yok etmeye çalışır. Zorbalar bu semavi dini karalamak için İslam’ı savaş, şiddet ve terör yanlısı gibi göstermeye çalışır. Oysa İslam dini hiç bir suç işlemeyen insanları korkutmayı ve panikletmeyi büyük bir zulüm ve günah olarak telakki eder. İslam dini insanların cam ve mal güvenliğine vurgu yapar, öyle ki cihat etmenin bir amacı da güvenliği temin etmektir. Fani dünyada bazı insanlar isyan ve zulüm yolunu izledikleri ve fesat ve kötülük işledikleri için beşeriyet için gönderilen en mükemmel din olan İslam dininin, insanların hidayete erme yolundaki engelleri ortadan kaldırmak üzere bir programı bulunması gerekir. Bazen zalimlerin isyanı öyle bir hal alır ki müminlerin kendilerini savunmak için zora başvurmaktan başka çaresi kalmaz ve İslam’da buna Allah yolunda cihat adı verilir. Yani Kur'an-ı Kerim mantık sözünü kabul etmeyen ve küstahça hidayet yolunda engel oluşturan ve İslam dini ile bilinçli bir şekilde ve inat yüzünden savaşanlara karşı şiddete başvurulmasını emretmiştir. Kuşkusuz İslam dininin sınırları koruma bağlamında tealimi ki bu da barış ve kardeşlik ve dostluğu korumanın bir başka şeklidir ve Allah yolunda cihat hükmü ile savaş ve isyan ve kan akıtma fiillerinin farklı olduğunu bilmek gerekir. İslam dininde cihat hükmü kişisel ve hatta milli düzeyde gücümüzü geliştirmek veya başka ülkeleri fethetmek için getirilmemiştir. Cihat fiili düşmanca bir hareket değil, kurtuluşa yönelik bir ameldir. Bu yüzden askeri yola başvurmaksızın cihadın amaçlarına ulaşmak mümkünse, o zaman savaşa yönelmemek gerekir. Gerçekte İslam dininde kâfirlerle savaşmadan önce onları İslam’a davet etmek de bu yüzden vacip ilan edilmiştir. Yüce Allah cihadı, müstekbirleri yenmek, mustazafları kurtarmak ve tevhid maariflerine yabancı olanlar için bu maariflerle tanışma zemini hazırlamak için vacip kılmıştır. Kur'an-ı Kerim’in büyük müfessiri Allame Muhammed Hüseyin Tebatebai, İslam’ın savaşa karşı olduğunu ve cihadın felsefesi ve hakikati hakkında şöyle diyor: Cihattan gaye, dini ikame etmek ve Allah kelimesini yüceltmektir. Dolayısıyla cihat Allah yolunda olma kaydı şart olan bir nevi ibadettir. Cihat, başkalarının malını ele geçirmek için değil, insaniyet hakkını savunmak için vacip kılınmış ve öz itibarı ile savunmakla sınırlıdır. Oysa saldırmak, haddi aşmaktır. Bu yüzden yüce Allah kullarına haddi aşmamalarını tavsiye etmiştir. İslam dini saldırı, uyuşmazlık ve savaş dini değildir. İslam dini ve cihat hükmü ve diğer tealimleri insanseverlik çerçevesinde ve dünyada ilahi hâkimiyet sayesinde barış ve güvenliği yaygınlaşmak ve tağut hâkimiyetini reddetmek ve zulüm ve adaletsizlikle mücadele etmektir.
IRIB
Yeni yorum ekle