Nahculbalağa aynasında İmam Ali (sa) düşüncesi - 1
Nahculbalağa aynasında İmam Ali (sa) düşüncesi
Nahculbalağa aynasında İmam Ali (sa) düşüncesi başlığı ile hazırladığımız sohbetimizin üçüncü bölümünde sizlerle yeniden birlikteyiz. Kur'an-ı Kerim’in kardeşi ile isimlendirilen Nahculbalağa adlı eser, dünyada eşsiz bir konuşmacı ve kelamı en üstün kelam olan büyük bir insanın dilinden ve kaleminden çıkan sözlerinden ibarettir. Bu sözler üzerinden 14 asır geçmesine karşın hala ilk günkü tazeliğini ve etkisini korumuştur. Bugün sizlere İmam Ali’nin tevhidi görüşünden söz edeceğiz. Dini inanç ilkeleri ile ilgili tartışmaların arasında yer alan en önemli konulardan biri, tevhid meselesi ve yüce Allah'ın yegane yaratan oluşudur. İlahi Peygamber beşeriyetin en büyük öğretmenleri olarak çağrılarını tevhit temeli üzerine inşa etmiş ve insanların yegane Allah'a iman etmeye davet etmiştir. Tevhit ve Allah'ı tanıma konusu, Nahculbalağa adlı kutsal eserin üzerinde durduğu anahtar konulardan biridir. İmam Ali'nin (sa) hutbeleri, mektupları, hikmet ve tavsiyelerine baktığımızda tevhidi anlayışın o hazretin düşüncesinin temelini oluşturduğunu görmekteyiz. İmam Ali'nin (sa) çeşitli konularla ilgili konuşmaları ve mektuplarında Hakkın yeganeliği üzerine vurguları açıkça görülmektedir. İmam Ali (sa) bazı hutbelerinde ise tevhid konusunu detaylı bir şekilde beyan ederken, bazı hutbelerinde de çeşitli sosyal, siyasi ve kültürel konularla ilgili açıklamalarında tevhid meselesine işaret etmiştir. Tevhid inancı, sadece dille beyan edilecek bir mesele değildir. Tevhid insanın bireysel ve sosyal yaşamında tüm alanları kapsar. Gerçek mümin her durumda yüce Allah'ı talep eder ve düşüncesinin ve amellerinin temeli Allah'a iman etmektir. Muvahhit insan yüce Allah'a sadece ibadet mekanlarında veya özel zamanlarda ve günlerde tapmaz, bilakis her yerde ve her zaman Allah'ı anar. Mümin insanın kalbi Allah aşkı ve sevgisi ile doludur ve hangi konumda olursa olsun kendisini Allah'ın kulu olarak görür. Tevhid, Allah'ı tanıyan insanların tüm amel ve davranışlarının temelidir. Bu yüzden İmam Ali (sa) tevhide ve yapıcı tesirlerine vurgu yapar. Bir rivayette İmam Ali (sa) Allah resulünden (sav) naklen, tevhid dinin yarısıdır, şeklinde buyurur. İmam Ali (sa) Nahculbalağa'nın ikinci hutbesinde tevhid inancının tesirlerini şöyle beyan eder: Allah'tan başka ilah olmadığına ve O'nun ortağı olmadığına şahadet getiriyorum. Öyle bir şahadet ki halis olduğuna inanıyoruz ve yaşadıkça ona bağlıyız ve bunu kıyamet gününün zorlukları için biriktiriyoruz. Yüce Allah'ın vahdaniyetine şahadet getirmek imanın gereği ve Allah'ın hoşnutluğunu kazanmanı ve şeytanı uzaklaştırmanın başlangıç noktasıdır. İmam Ali (sa) kendisinin ilahi vahdaniyeti itiraf etmesi konusunda da şöyle diyor: Bu yüce şahadete erme yolunda birçok sıvandan geçtim. Bu sınavların her birinde bir tek sesten ve bir tek işaretten başka bir şey görmedim. Hayatımın her anını geride bırakırken, her türlü hadise ile karşılaşırken, hepsinin temel ilkelerinde yüce bir vahdette buldum ve anladım ki bir karıncayı oluşturan parçaların en ufak parçası şu muazzam evreni yöneten Allah'tır. Allah'ın yegane oluşunu varlık alemini oluşturan parçaların arasında hakim olan düzende gördüm. Bu yeganeliğe olan inancım, söz ve amel ve düşüncelerimdeki anlaşmazlıkları ve çelişkileri bertaraf etti. Allah'ın yegane oluşuna ve varlık aleminde çelişki ve tezat yokluğuna inanma insana güven ve huzur veriyor. Çünkü insan bu alemin bir parçası olarak başka parçalar gibi esas yerinde durduğunu ve yüce Allah onun için en iyi maslahatları belirlediğini anlıyor. Dolaysıyla insanın yaşamın zorlukları ile karşılaşmada direniş ve sabır gücü artıyor. Varlık aleminde göze çarpan ve hayrete sebep olan vahdet ve uyum, yüce Allah'ın yegane oluşunun belli başlı sebeplerinden biridir. Varlık aleminde yüce Allah'ın yarattıklarına bakıldığında bilge ve güçlü Allah'ın yegane olduğunu anlamak mümkün. Kur'an-ı Kerim de insanları yüce Allah'ın ayetleri ve izleri üzerine düşünmeye ve böylece alemin yaratanını tanımaya davet eder. Kur'an-ı Kerim mektebinde yetişen İmam Ali (sa) da yaratılış sırlarını beyan ederken yüce Allah'ın tüm mahlukları yaratan yegane ilah olduğunu vurguluyor. İmam Nahculbalağa'nın 185. hutbesinde şöyle diyor: Eğer düşünerek düşüncelerinin en derin noktalarına inecek olursa düşüncelerin seni yegane Allah'a ulaştırır, çünkü karıncayı yaratanın hurma ağacını yaratan ve varlık aleminde tüm irili ufaklı, narin ve sert, zayıf ve güçlü her türlü mahluku yaratanın yegane Allah olduğunu anlarsın. İmam Ali (sa) bu sözleri ile aslında varlık aleminde hayret verici uyum ve vahdete işaret ederek bunun ancak tüm varlığı tedbir eden yegane Allah'ın ürünü olduğunu beyan ediyor. İmam Ali'ye (sa) göre eğer alemde yüce Allah'ın bir ortağı var olsaydı, bu ortağın veya ortakların izleri de görünmesi gerekirdi. Ancak varlık alemine ve bu aleme hakim olan tedbirlere bakıldığında Allah'tan başka ilah olmadığı anlaşılır. İmam Ali (sa) İmam Hüseyin'e (sa) yazdığı bir mektupta bu konuya açıklık getiriyor: Oğlum, eğer Rabbimizin ortağı olsaydı, resulleri sana gelirdi, mülkiyet ve sultasının izleri görünürdü ve amelleri ve vasıfları ortaya çıkardı, ancak O'nun da buyurduğu gibi Allah birdir. Tevhide inancın gereği, yüce Allah'a her türlü ortak ve benzeri reddetmektir. İmam Ali (sa) yüce Allah'ı şöyle anlatıyor: O tüm mahluklardan ayrıdır ve hiç bir şey O'nun gibi değildir. İmam yine bir başka yerde şöyle diyor: Yüce Allah'ın hiç bir benzeri yoktur ki ortağı olabilsin. Allah yeganedir ve hiç bir şey gibi değildir. Tüm bu tabirler yüce Allah'ın mahluklara asla benzemediğini gösteriyor. nitekim Kur'an-ı Kerim de hiç bir şey O'nun gibi olmadığını buyuruyor. Tevhit konusunda bir başka nokta şu ki yüce Allah kutsiyeti ve sonsuz nuraniyeti yüzünden bizim akıl ve düşüncemize sığmayacak kadar büyüktür. İmam Ali (sa) ise yüce Allah'ı vasfetmenin bile O'nu sınırlandırma anlamına geldiğine inanıyor ve Nahculbalağa'nın 145. hutbesinde şöyle diyor: Kim Allah'ı vasfedecek olursa, O'nu sınırlandırmış olur. İmam Sadık'tan (sa) şöyle naklediliyor: Hz. Ali (sa) Küfe camiinde hutbe okuyordu. Adamın biri ayağa kalktı ve sordu: Ey Emirülmüminin, bize Allah'ı vasıflandır ki bizim O'na olan sevgi ve marifetimiz artsın. Hz. Ali (sa) insanları camiye çağırdı. Cami kalabalıktan dolup taştı. İmam minbere çıktı, Allah'a hamd ederek Allah resulüne (sav) selam gönderdikten sonra şöyle buyurdu: Hak zatı asla düşünürlerin düşünce çerçevesine sığmaz. En derin düşünceler bile Hak hazretini tam anlamıyla idrak etmekten acizdir ve hatta O'nun celal ve azametinin bir köşesi bile insanın aklına ve gönlüne sığmaz. Zira O başkadır, mahluklar başka. Kuşkusuz her şey kendisine benzeyen bir şeye benzer, ama benzeri olmayan Allah nasıl başka bir şeye benzetilebilir?
IRIB
Yeni yorum ekle