Âşura Kıyamının Sebep Ve Faktörleri

Âşura Kıyamının Sebep Ve Faktörleri

Sadrı İslam’da, hürriyet ve adaletin temelini atan son peygamber Hz. Rasulullah’ın (s.a.v) rıhletinden sonra Emeviler’in sapmaları neticesinde İslam zalimlerin midesine inmek ve adalet zalimlerin ayakları altında yok olmak üzereydi ki şehitler efendisi (aleyhi selam) şanlı Âşura kıyamını gerçekleştirdi.

Âşura Kıyamının Sebep Ve Faktörleri

 Ehlibeyt (a.s) Haber Ajansı ABNA- Yezîdîlerin zalim iktidarı, İslam’ın nurlu çehresine kızıl bir kalem çekmek ve büyük İslam peygamberi  (salallahu aleyhi ve âlih)  sadrı İslam Müslüman’larının katıldığı dayanılmaz zahmetler ve fedakâr şehitlerin kanını unutturup heder ettirmek üzereydi...

Cahiliye döneminin artıkları ve bunlar tarafından inceden inceye hesaplanmış “milliyetçiliği horlatma ve ne haber geldi, ne de vahy indi, hepsi de yalandı” sloganıyla arap kavmiyetçiliği  (20)   (Abdullah b. Za’beri’nin “Haşimoğulları kabilesi saltanat peşindeydi aslında: ne haber gelmiş, ne de vahy inmiştir...” mealli Şiirinden... Hz. Peygamberimizin Ehli Beyti esir edilip de Şam’a getirildiğinde Yezit  (Allah’ın laneti ona olsun)  elindeki çubukla Hz. İmam Hüseyin’in  (S)  kesik başına ve dudaklarına vurarak bu Şiiri okumuştur. Bkz. Me’elsucum fi tercemeti Nefesil Mehmum, Allame Şi’rani,  s: 252.) güdenlerin sapık ve maksatlı programlarıyla İslam giderek yok olmaya ve İslamî sistemi şahinşahlık sistemine dönüştürüp İslam’ı ve vahyi yalnızlığa itmeye başlamışlardı ki ansızın, ilahi vahin usaresinden beslenmiş ve Rasuller efendisi Muhammed Mustafa’yla evliyalar seyyidi Hz. Ali’nin elinde yetişmiş ve kadınların en yücesi Sıddıkai Tahire tarafından terbiye edilmiş fevkalade büyük bir şahsiyet meydana çıkıp kıyam ediyor ve eşi görülmemiş bir fedekarlık ve ilahi bir hareketle büyük bir hadise yaratıyor...

Ümeyyeoğulları Emeviler İslam’ı ortadan kaldırmaya niyetlenmişlerdi.

Yıkılıp gitmiş olan Emevi iktidarı İslam dininin devlet sistemini tağuti bir sistem ve İslam’ı getiren o yüce insanı da gerçek yüzünün tam tersi bir çehreyle tanıtmaya doğru gidiyordu. Cengiz Han’ın İran’ın başına getirdiklerini, (Moğol başbuğu Kcengiz Han birçok beldeye yaptığı gibi “Ben tanrının gazabıyım” sloganıyla hk. 616’da o günkü gelişmiş ve mamur İran şehirlerine de saldırdı. Önce Merr, Buhar, Nişabur, Rey, Kum, Azerbaycan ve Hiyve gibi kalabalık ve mamur şehirlere saldırarak kadın erkek, çocuk ihtiyar demeden herkesi kılıçtan geçirdi. Moğollar ayak bastıkları yerlerde hiç bir canlı bırakmadılar. Cengiz Han’ın emriyle ağaçlar bile yakıldı ve kütüphane, medrese, cami, ev, dükkan, han... vb. ne kadar bina ve medeniyet eseri varsa tamamını yerle bir ederek harabeleri üzerinde kağnılar gezdirip tarla haline çevirdi, sonra da anlaşılmaz bir kin ve nefretle buraları sulayıp düzleyerek ekilmesini emretti.)

Muaviye’yle zalim oğlu İslam’ın başına getirdiler; “Allah Rasulünün halifesi” adıyla hem de!... Bunlar, vahy okulunun temelini şeytani bir rejime dönüştürdüler.

Hz. Seyyid-i Şüheda İmam Hüseyin selamullahi aleyh, Muaviye’yle oğlu Yezit’in Allah onlara lanet etsin İslam dinini ortadan kaldırmaya ve bu dini olduğunun tersine bir şekilde insanlara göstermeye başladıklarını gördü... Güç kazanmaya değil, insan yetiştirmeye gelen bir dindir İslam... Ne var ki bunlar, bu baba oğul, şu öteki baba oğlun  (Rıza Han Pehlevi’yle, oğlu Muhammedrıza şah.) yaptığı gibi İslam’ı tersine göstermedeydiler. Şarap içiyorlardı...

Cemaat imamlığı da yapıyorlardı, üstelik... Oysa tertipledikleri oturum ve toplantılar sefilâne eğlence ve ayyaşlıkla iç içeydi. Akla gelecek herşey vardı onlarda Muaviye’yle Yezit’de ardında cemaat vardı... Evet, cemaat imamlığı da yapıyordu bunlar; kumarbaz imam! Cuma imamlığı da yapmışlardır, minbere çıkmış, hutbe okumuşlardır... Evet, minbere de çıkardı bunlar... Hz. Rasulullah adına, ama bizzat Rasulullah’a karşı kıyam etmişti bunlar... “LailaheillAllah” sloganlarıyla yine “LailaheillAllah”a karşı ayaklanmışlardır. Amel ve davranışları şeytânî; sloganları ise “Allah Rasulünün halifesi” ünvanıylaydı!

 Yezit de bir sultandı, güç ve iktidar sahibiydi. Arzettiğim üzere, Yezit, saltanat için gerekli her şeye sahipti. Muaviye’den sonra oydu işte. Hz. Seyyid-i şüheda neye dayanarak çağının sultanıyla çatışmaya girdi acaba hiç düşündünüz mü?   Sözüm ona “zillullah”a  (Allah’ın yeryüzündeki gölgesi)   (Hz. Rasuli Ekrem s.a.v efendimiz şöyle buyururlar: “Adil ve alçak gönüllü hükümdar Allah Teâlâ’nın yeryüzünde gölgesi ve O’nun mızrağıdır. Zayıf ona sığınır ve mazlum ondan medet görür.” İslam beldelerine hükmetmiş ve etmekte olan nice zalim ve fasık halife, sultan ve devlet başkanı... vb. yöneticiler; halk kitlelerinin bilgisizliği ve siyasi bilinçten mahrum oluşundan faydalanarak bu hadisi şerifte geçen güzel tabirleri kendi çıkarları doğrultusunda kullanma yoluna gitmiş ve Müslüman halka ettikleri onca eza, cefa ve zulme rağmen kendilerini “Zıllullah= Allah’ın gölgesi” şeklinde tanımlamışlardır.) neden karşı çıktı?  Eğer iktidarda olana, sırf iktidarda olduğu ve ululemr bulunduğu için karşı çıkılmaması gerekiyorsa Hz. Hüseyin  (S)  hangi delile dayanarak çağının sultanına karşı çıktı acaba? Hem, çağının ululemri ve sultanı olan o şahıs kelimei şehadet getirmede ve “ben peygamberin halifesiyim” demedeydi!  Hz. İmam Hüseyin bu ululemre karşı çıktı çünkü o şer’an meşruluk taşımıyordu, o bur kaçaktı, bu milleti sömürmek istiyordu, bu milleti yiyip bitirmek istiyordu; millete ait olan çıkarları kendisi ve adamları yemek istiyordu.

Yönetimin babadan oğula geçtiği krallık ve sultanlık sistemi, tesisini engelleyebilmek için Hz. Seyyid-i Şühedanın  (S)  kıyam edip şehit düştüğü o mâlum uğursuz ve bâtıl yönetim tarzıdır. Yezit’in veliahtlığını reddetmek ve onun iktidarını resmen ve meşru kabul etmemek için kıyam etti ve bütün Müslüman’ları da kıyam etmeğe çağırdı. Çünkü böyle şey yoktur İslam’da; krallık, sultanlık, yönetimin babadan oğula geçmesi gibi şeyler yoktur İslam’da.

Muaviye’yle Yezit’in İslam’a doğurduğu tehlike bu ikisinin sırf hilafeti gasp etmiş olması değildir, ötekine oranla bu küçük bir tehlike sayılır... Bunların sebep olduğu asıl tehlike, İslam’ı bir nevi saltanat ve krallık rejimine dönüştürmek istemeleriydi; maneviyatı tağutçuluğa dönüştürmek ve tağutçuluğu “mâneviyatçılık” gibi göstermeye çalışıyorlardı. “Biz Rasulullah’ın halifesiyiz” diyerek İslam’ı tağuti bir rejime dönüştürme emelindeydiler. Önemli olan buydu; bu ikisinin İslam’a indiremeye yeltendikleri darbe ve verdikleri zararlar kadar, onlardan öncelikler zarar verebilmiş değildir. Bunlar İslam’ın aslını ve temelini tersyüz etmek istiyorlardı. Saltanattı işte; toplantılarında içki vardı, kumar vardı...

Evet, Allah ve Resulünün halifesi şarap meclisinde!... Kumar meclisinde! Ve yine Rasulullah’ın aynı halifesi namaz da kılıyor... Cemaate imamlık ediyor!... İslam için büyük bir tehlikeydi bu... Bu tehlikeyi gideren kişi, Seyyid-i Şüheda oldu. Olay sadece halifeliğin gasp edilmiş olması değildi. Seyyid-i Şüheda  (aleyhi selam) ’ınkıyamı, tâğuti saltanata karşı gerçekleşen bir kıyamdır.

İslam’ı tağuti renge bürümek isteyen o tağuti saltanatın başındakiler bu emellerini gerçekleştirmeye muvaffak olsalardı İslam tamamen tersyüz ve bambaşka bir şey olacaktı; şu İran’daki 2500 yıllık saltanat rejimi  Şah rejimi 1350 hş’nin 20 Mehr’inde tarihin en pahalı eğlence ve kutlamalarını tertipledi ve buna 2500 yıllık şahin şahlık kutlamaları adı verildi. Hş. 1354’ün sonlarında Rıza Han’ın doğum yıldönümünde Şura ve senato meclisi yapılan bir ortak oturum neticesinde İran’ın resmi tarihinin bundan böyle hicri şensi değil, milattan 529 yıl öncesine dayanan ve Kuruş tarfından kurulan Hekâmenişi imparatorluğunun kuruluşuyla başlayan şahin şahlık tarihi olacağını açıkladı. Böylelikle şehinşah Muhammedrıza, İran halkının büyük bir bölümü fakirliğin pençesinde kıvrınır ve ülke baştanbaşa bir baskı hafakan ortamı olup her nevi siyasi faaliyet yasaklanırken 2500 yıllık şahlık medeniyetiyle  (?!)  kıvanç duyduğunu söylüyordu.) gibi  bir şey olacaktı. Saltanat ve benzeri rejimleri ortadan kaldırıp yeryüzünde ilahi bir sistem kurmak amacıyla gelmiş olan İslam... Tağutu kaldırıp onun yerine Allah’ı ikame etmek için gelmiş olan İslam... Bunlar ise tam tersine; Allah’ı kaldırıp onun yerine tağutu ikame etme niyetindeydiler... Tıpkı cahiliyet döneminde yaşanan o olaylar işte... Binaenaleyh bu sapmaya karşı başkaldıran Hz Seyyid-i Şüheda  (aleyhi selam) ’ın öldürülmesi bir yenilgi değildi asla; çünkü onun kıyamı “kıyamullah”dı; kıyamullaha ise yenilgi yoktur!

Onlar Emeviler İslam’ın özü ve aslanı ortadan kaldırıp bir Arap devleti kurmak istiyorlardı. Bu iş Hz. Seyyid-i Şüheda’nın kıyamı Arabıyla, acemiyle, herkesin; Müslüman olan herkesin uyanıp bilinçlenmesini ve esas önemli olanın Arapçılık, Farsçılık... vb. gibi kavmiyetçilik olmadığını; Allah inancı ve İslam’ın esas olduğunun anlaşılmasını sağladı.

 Hz. Seyyid-i Şüheda bunların İslam dinini kirlettiklerini ve İslam halifesi adı altında kötülüklerde bulunup zulümler ettiklerini ve bunun da dünya kamuoyuna “Rasulullah’ın halifesi yapıyor bütün bunları!” şeklinde yansıdığını görünce bu yolda öldürülme pahasına da olsa gidip Muaviye’yle oğlunun bıraktığı kötü izleri silmeyi kendisi için dini bir vazife bildi.

 Hz. Seyyiduşşaheda  (S)  bir avuç insanla hareket etti Yezit’e karşı kıyam için. Yezit de güçlü bir iktidarın sahibiydi, zorba bir egemendi. Üstelik müsülman olduğunu iddia ediyordu ve kendisi bunlarla akrabaydı da üstelik (Emevilerle Haşimoğulları, Kureyş’in Abdümenafoğulları boyundandırlar. Hz. Rasuli Ekrem’in Haşimoğulları kolundan çıkması Emevilerin kıskançlığına yol açtı ve Hz. Peygamber’le s.a.v amansız bir savaşa tutuşarak sonunda onu Mekke’den Medine’ye hicret zorunda bıraktılar. Ümeyyeoğulları’nın  (Emeviler)  bu kin ve düşmanlığı neticesinde diğer Haşimiler de Medine’ye göçerek Hz. Peygamber efendimize katıldılar. Böylece Mekke Emevilerin eline geçmiş oldu ve bütün bir Kureyş boyunun başkanlığını da onlarda kaldı. Mekke’nin fethi ve Hz. Rasulullah’ın s.a.v soyu olan Haşimoğullarına karşı kin ve düşmanlığı bırakmadılar ve İslam dini öteden beri bu kin ve nefretin ağır darbelerine maruz kaldı.) Müslüman olduğunu iddia etmesine, iktidarın İslami bir iktidar olduğunu öne sürüp kendisini Rasulullah’ın halifesi zannetmesine rağmen haksız yere bir memleketin iktidarına sahip olmuş zalim biriydi. Hz. Ebu Abdullah  (aleyhi selam) harekete geçip Yezit’e karşı az bir adamla kıyam etmesinin nedenini açıklarken “Benim vazifem bu iktidara karşı çıkarak onu resmen tanımadığımı göstermek ve nehyi an’il münkerde bulunmaktır.” Diyordu.

 Hz. Seyyid-i Şüheda, zalim ve zorba bir egemenin halka musallat olduğunu görünce harekete geçiyor ve “zalim bir egemenin halka musallat olduğunu gören bir Müslüman onun karşısına dikilmeli ve elinden geldiğince, kaç kişiyle olursa olsun, onu engellemeye çalışmalıdır.” Diyordu... Nitekim o, bunu söyledi ve Yezit’in onca ordularına, bir avuç adamla karşı çıkıp savaştı.

 Hz. İmam Hüseyin  (S)  kıyam ettiğinde karşısında Yezit gibi zalim bir egemen vardı; her nevi askeri ve sair güce sahip bulunan bu zorba süper güce karşı İmam bir avuç adamıyla kıyam ederek bizim, “sayımız azdı, gücümüz azdı...” gibi bahanelere sığınmamıza mahal bırakmamışlardır. Dönemin zalim ululemrine karşı kıyam etmek istediği zaman çıkıp halka hitabede bulunmuş ve o zaman kıyamının sebebini açıklamıştır (Ebu Minhef, Ebul Ayyar’dan şöyle nakleder: Hz. Hüseyin  (S)  Beyza denilen yerde Hürr’e ve kendi adamlarına karşı bir hutbe okudu. Allah’a hamdu senada bulunduktan sonra şöyle dedi: ey insanlar! Hz. Peygamberi Ekrem buyurdu ki: Her kim Allah’ın haramlarını helal sayan, Allah’ın ahdini çiğneyen, hükümlerini ayaklar altına alan, Rasulullah’ın sünnetine karşı çıkan ve Allah kulları arasında günah ve düşmanlıkla hükmeden zalim bir sultan görüp de sözü ve ameliyle ona karşı çıkmazsa Allah Teala onu da, söz konusu zalim sultanı göndereceği yere gönderir. “Bkz. Taberi Tarihi, orijinal metin, c:4,  s:304.) “bu Yezit Allah’a olan ahdini bozmuş, Peygamber’in sünnetine karşı çıkmıştır, Allah Teâlâ’nın hürmetini ayaklar altına almıştır” demiş ve Hz. Rasulullah’ın “her kim böyle bir durum karşısında sessiz kalır ve durumu değiştirmezse yezit’le aynı safta olacak ve Yezit’in atılacağı cehenneme atılacaktır, yeri Yezit’le aynı olacaktır, kim susarsa yeri onun yeriyle aynı olacaktır.” Buyurduğunu hatırlatmıştır.

  Şimdi bakalım Yezit ne yapmış ki Hz. Seyyid-i Şüheda ona karşı kıyam etmiş, bu ifadeleri kullanmış ve böyle bir hareketi başlatmıştır? Hz. Seyyid-i Şüheda’nın buyurmuş olduğu bu sözler herkesi bağlar, genel geçerdir. “Herkim böyle bir zalim yöneticiyi görür, onun böyle zulümle iktidar ettiğine şahid olur ve duruma ne eliyle ne diliyle tepki gösterip müdahalede bulunmazsa yeri, o zalim yöneticiyle aynıdır” diye buyurmaktadır. Yezit görünüşte Müslümandı, kendisini İslam peygamberinin halifesi sayıyor, namaz bile kılıyordu; bizim yaptığımız herşeyi o da yapıyordu, yani...  Ama öte yandan ne yapıyordu? Günah işliyor, Hz. Rasulullah’ın sünnetine muhalefette bulunuyordu. Rasulullah’ın sünnetine göre halka şöyle mi davranmalı; o, bunun tam tersini yapıyordu. Müslümanın kanını dökmek haramken, o, Müslümanın kanını döküyordu, Müslümanın malı Çarçur edilmemeliyken o, çarçur ediyordu...  Tıpkı babası Muaviye’nin yöntemi... Nitekim Emir’el Mü’minin Hz. Ali  (S)  bu yüzden Muaviye’yle savaştı; ancak, Hz.  Emir’in hiç olmazsa ordusu vardı, Hz. Seyyid-i Şüheda ise bir süper güç karşısında bir avuç adamıylaydı.

 İslam’ın özüne ve prestijine en küçük bir halel gelecek olsa, İslam büyükleri bunu engelleme yolunda canlarını verirler. Muaviye ve onun halefi olan oğlu Yezit zamanında mesele şöyleydi: Bunlar İslam’ın çehresini çirkin göstermedelerdi; Müslümanların halifesi Hz. Rasulullah’ın halifesi ünvanlıyla o cinayetleri işlemişlerdi. Toplantı ve meclislerinin nasıl olduğu malum... İşte bu nedenler İslam

büyüklerini mücadele ve kıyamla mükellef kılıyordu. Emeviler’in İslam adına sergiledikleri tablo, bazı gafil insanları kandırabilir ve Muaviye’yle oğlu Yezit’in uygulamalarını İslam’ın gerçek hilafet sistemi zannedebilirlerdi ki bu İslam için büyük tehlike demekti. Dolayısıyla de bunun önünü almak için cihad etmek gerekiyordu; canını verme pahasına olsa bile...

ABNA

Yeni yorum ekle