İslam açısından dengeli kişilik

Varlık alemindeki tüm mahluklar arasında insanoğlu akıl ve irade sahibi olan bir mahluktur. İnsan hem kötülüklere ve hem iyiliklere yönelebilir ve bu yüzden hem meleklerden daha üstün ve hem hayvanlardan daha alçak olabilir. Kur'an-ı Kerim’de insan bazen takdir edilirken, bazen de tenkit edilir. İnsan nurani boyutuna dayanarak hidayet yolunda ilerleyebildiği gibi, bazen de kararlık yolu ve havai boyutu seçerek hidayet yolundan sapar ve sağlıksız bir kişilik sergiler. İnsan kişiliğinden söz etmek, aslında onun bir çok ruhsal, bedensel, sosyal ve yaşamsal özelliklerinin bileşeni olan oldukça karmaşık bir alemden söz etmektir. Bu özellikler zamanla şekillenir ve bireye çevresi ile nasıl adapte olacağını telkin eder. Yüce Allah Isra suresinin 84. Ayetinde şöyle buyurur: De ki: Herkes, kendi mizaç ve meşrebine göre iş yapar. Bu durumda kimin doğru bir yol tuttuğunu Rabbiniz en iyi bilendir Dengeli kişiliği tanımak ve böyle bir kişiliğe kavuşmak için gerekli olan doğru ve mantıklı kriterlere sahip olmak oldukça önemlidir. Kur'an-ı Kerim tekamüle erme zeminini doğru yol anlamına gelen Sırat-Al Mustakim olarak adlandırmıştır. Bu yolda ne ifrat ve ne tefrit ve ne de sağa veya sola sapma vardır. İmam Ali (sa) bu hakikati şöyle beyan ediyor: Sağ ve sol sapkınlıktır ve orta yol, bilinen esas yoldur. İşte bu yüzden bu yola adım atan herkes her türlü ifrat ve tefritten ve sapmadan uzak bir şekilde yoluna devam eder ve dengeli bir kişiliğe kavuşur. Kişilikleri dengeli olan insanlar, bazı has özelliklere sahip oldukları için seçkin ve büyük insanlar sayılır. Dengeli kişiliğe sahip olan insan ne dünyanın maddiyatına ve şatafatına aldanır, ne de inzivaya çekilerek ruhban hayatı yaşar. Böyle bir insan kendisi ile dengeli biçimde davranmanın yanında yüce Allah ve mahlukları ile de dengeli ilişkisi olur. Dengeli insan ne makam ve mevki peşindedir ve ne de başkalarını mutlak surette izler. Böyle bir insan sultacı ruhu yoktur ve bu yüzden makam ve mevki peşinde olmaz ve yine hiç kimseye muhtaç olmadığını hissettiği için bağımsızdır. Böyle biri asla gözü kapalı başkalarının peşinden gitmez. Bu özelliği İmam Sadık’ın (sa) davranışlarında görmek mümkün. O hazret neden kendisini ziyarete gelmediğini soran Abbasi hükümdarı Mansur’a şöyle cevap vermişti: Bizim dünya malından öyle bir şeyimiz yok ki onun için senden korkalım ve sende de uhrevi yaşamımıza yarayacak bir şey ki onun için sana gönül bağlayalım. Bir başka yerde Mansur, İmam Sadık'tan gelip onu nasihat etmesini istedi. İmam şöyle karşılık verdi: Dünya ehli olan ve bu yüzden senin yanına gelen kimse seni gerçekten nasihat etmez ve ahiret ehli olanda zaten sana gelmez. Sağlıklı ve dengeli insanlar fasık ortamdan etkilenmediği gibi, kendilerini kurtarmaktan başka, fesat tehlikesine maruz kalan başkalarını da kurtarmaya çalışır. Bu insanlar sapkınları doğru yola hidayete erdiremedikleri ve fasık topluma doğru yolu gösteremedikleri takdirde kendi iman ve sağlığını korumak için her türlü mağduriyete katlanır, malını mülkünü bırakarak güvenli bir yere sığınır. Nitekim Ashabi Kehf de despot hükümdar ve putperest insanların şerrinden kurtulmak için her şeyini bıraktı ve mağaraya sığındı ve bu yolda canını bile feda etmekten korkmadı. Dengeli ve dindar insan ufak tefek meselelerle uğraşmak yerine her şeye yukarıdan ve genel anlamda bakar. Dengeli insanın aleme ve beşeri topluma bakışı geniş kapsamlıdır. Böyle bir insan herkesi tek bir ümmet ve din kardeşi olarak algılar ve bu yüzden kendisi için beğendiği her şeyi başkası için de beğenir ve yine kendisi için beğenmediğini başkası için de beğenmez. Dengeli insan bir çok yerde başkalarına kendisinden daha fazla önem verir. Böyle bir insan her şeye geniş kapsamlı bakar ve sözde ve amelde ifrat ve tefrite kapılmaz. Nitekim yüce Allah Hadid suresinin 23. Ayetinde şöyle buyurur: Elinizden çıkana üzülmeyesiniz ve Allah'ın size verdiği nimetlerle şımarmayasınız diye açıklamaktadır. Çünkü Allah, kendini beğenip böbürlenen kimseleri sevmez. Dengeli insan yaşamında belli ve şeffaf bir yolu izler ve içi dışı birdir. Böyle bir insanın söz ve ameli bir birini tutar ve kişiliğinde çifte standart bir durum söz konusu olamaz. Hz. Yusuf (sa) kemale eren insanlara bir örnektir. O hazret ister kuyuya ve ister hapse atıldığı veya köle pazarında satıldığı veya makam ve mevkie ulaştığı vakit, her zaman tevhidi düşünceyi benimsedi ve şartların değişmesi o hazreti asla değiştirmedi. Kuşkusuz dengeli insan en iyi biçimde Kur'an-ı Kerim’da tanımlanmıştır. Bütün insanların kemale erme yeteneği vardır, ama bu yeteneklerin ortaya çakması kemalin kaynağı ile eşgüdümlü hareket etmeye bağlıdır. Her ne kadar insan kemalin kaynağı ve yüce Allah ile uyumlu hale gelirse, kemale ermesi ve yücelmesi bir o kadar kolaylaşır, çünkü her türlü izzet ve kemalin kaynağı yüce Allah’tır. Yüce Allah Fatir suresinin 10. Ayetinde şöyle buyurur: Kim izzet ve şeref istiyor idiyse, bilsin ki, izzet ve şerefin hepsi Allah'ındır. İslam peygamberi (sav) kemale ermiş dengeli insanın en mükemmel örneğidir. O hazretin seçkin özelliklerinden biri, dünya malına olan isteksizliğiydi. İslam dininde bu özellik, dünyadan el çekme ve ruhbanlar gibi yaşama anlamına gelmez. Bu güzel özellik İslam’da yaşamın görece yönlerine esir olmamak ve sırf mağdur insanların acılarını idrak edebilmek için onlardan el çekmektir. Bu özelliğe kavuşmanın bir yolu sade yaşamaktır. İslam peygamberi (sav) dünyayı çok küçük ve değersiz görürdü ve fani dünyaya isteksizliği kemale erdirmişti. İslam peygamberinin (sav) beslenmesi hakkında bir çok rivayet nakledilir. Örneğin o hazret rihlet etmeden önce üç gece gündüz hiç bir şey yemedi. Bazen komşuları Allah resülüne (sav) süt gönderirdi. Üns Bin Malik şöyle anlatır: Bir gün Hz. Fatıma (sa) resulüllah efendimize (sav) bir parça ekmek getirdi. İslam peygamberi (sav) kızından bunun ne olduğunu sordu. Hz. Fatıma (sa) da biraz ekmek yaptığını, babasına bir parça getirmeden edemediğini söyledi. Allah resulü (sav) şöyle karşılık verdi: Kızım, bu ekmek son üç günde babanın ağzına ulaşan ilk yemektir. İslam peygamberinin (sav) istirahat ettiği yer de çok sade bir mekandı. O hazret halı yerine eski abasının üzerine oturur ve orada yatar uyurdu. Sahabelerden Abdullah Bin Mesut şöyle anlatır: Bir gün resulüllah efendimiz (sav) bir hasırın üzerinde yattı, öyle ki hasır, derisinin üzerine iz bıraktı. Uyandığında hasırın izlerini yok etmeye çalıştım ve izin verirse hasır üzerine bir şeyler örtmeyi önerdim. Allah resulü (sav) şöyle buyurdu: Benim dünya ile işim olmaz. Benle dünyanın misali, bir ağacın gölgesinde dinlenen ve ardından ağacın gölgesini bırakıp hızla uzaklaşan bir yolcunun misalidir. İslam peygamberi (sav) en zahid insan olmasına karşın hareketsiz ve inzivaya çekilen biri asla değildi ve en çalışkan insanlardan biri sayılırdı. Allah resulü (sav) başkalarını hidayete erdirmek ve yardım etmek için bir an bile yerinde durmazdı. İslam peygamberi (sav) bu konuda şöyle buyurur: Kendi çabası ile geçimini sağlayan insan, Allah yolunda cihat eden bir insan gibidir. İslam peygamberi (sav) zahid olmaktan başka, hakka boyun eğme, Allah’ı eksen kabul etme ve O’na tevekkül etme, direniş, sorumluluk, yetimlere ve yoksullara yardım etme, ihlas, hoşgörü, emri maruf ve nehyi münkir, kötülüklerden ve fesattan uzak durma gibi özelliklere de sahiptir. İşte bu yüzden o hazmet mükemmel ve dengeli şahsiyete sahip olan insanların en iyi örneğidir.015

Yeni yorum ekle