İMAM HÜSEYİN(a.s)
İMAM HÜSEYİN(a.s)
Peygamber (s.a.a)'in torunu Hz. Hasan (a.s)'ın doğumlarından bir yıl sonra başka bir deyişle hicri yılının Şaban ayının üçünde Hüseyin (a.s)'ın doğum müjdesi Resul-u Ekrem (s.a.a)'e verildi. Çabucak Ali ve Zehra (a.s) evine gitti ve Esma binti Ümeys'e buyurdu: Ey Esma! oğlumun beşiğini bana getir.
Esma, Hüseyin (a.s)'ın beyaz bir nevresimle sarılı olduğu halde o Hazretin yanına getirdi. Resul-ü Ekrem mutlu oldu, onu bağrına basarak sağ kulağına ezan, sol kulağına ise ikame okudu. Daha sonra Hüseyin (a.s)'ı kucağında oturtup ağlamaya başladı.
Esma: Annem babam sana feda olsun! Ağlamanızın sebebi nedir?dedi.
Resul-ü Ekrem (s.a.a) buyurdu: Ağlamam sebebi şu yavrumdur.
Esma: O daha yeni dünyaya göz açtı ve anneden doğdu!
Hz. Muhammed: Ey Esma! Benden sonra bir isyancı ve mütecaviz Hüseyni katledecekler. Yüce olan Allah benim şefeatımı onlara nasib etmesin ekleyerek dedi:
Ey Esma! Bu haberi Fâtıme'ye yetiştirme bundan ötürü ki o doğurduğu yavrusuna hassasdır.
İmam Hüseyin (a.s)'ın mübarek doğum günü Resul-ü Ekrem alelacele Zehra (a.s) evine gitti. Hz. Hüseyin (a.s)'ın akikesi için kurbandarak koyun kestiler. Emir verdiler ki yavrusunun saçı kesilsin ve saçların ağırlığında gümüş sadaka verilsin, aynı zamanda Hüseyin (a.s)'ın sünnet edilmesi emrinide verdi. Böylece islami sünnetin gereği kardeşi Hz. Hasan için uygulanan merasimler Hz. Hüseyin (a.s) için de yapıldı.
HZ.HÜSEYİN'İN YERİ VE KARİYERİ
Hz. Eba Ebdillahil Hüseyin (a.s)'ın Öyle bir kariyeri vardır ki babası, annesi, Resulü Ekrem'in torunu kardeşi ve Peygamberin kendinden gelen imamlardan (en güzel selamlar onlara olsun) başka hiç kimse onun makamına erişememiştir.
Yavrumu hangi isimle adlandırdın?
Peygamber yüzünü Hz. Ali (a.s)'a çevirerek şöyle buyurdu: Yavrumu hangi isimle adlandırdın?
Ali (a.s) cevaplarında buyurdu:
Ey Allah'ın Resulü! İsim koymada sizden öne geçmek istemedim. Bu esnadaydı ki İlahi Vahiy Allah'ın habibi ve dostu Hz. Muhammed (a.s)'e, yüce mevludun adını beraberinde getirdiği bir halde indi. Resul-ü Ekrem Allah (c.c)'ın kendi bereketli yavrusunun isimlendirilmesi yönündeki tavsiyesini aldığı vakit Hz. Ali (a.s)'a şöyle buyurdu:
Yavrunu "Hüseyin" adlandır.
Tarihçiler o Hazretin makam ve mertebesini araştırmadan kendi çabalarını dahi gösterirlerse Hz. Hüseyin (a.s) makam ve mertebenin yüceliğinde islam dünyasında erişilmeyen bir kaleye yüksekliğe ulaştığını ve bu geçitte çok önemli esaslı, azim ve taktir edilecek bir harekete teşebbüs ettiğini göreceklerdir.
Bizim önümüzde bulunan bu araştırmada ilahi mektebin ölçü ve değerlerini göz önünde bulundurarak Hz. Hüseyin (a.s)'ın şahsiyetini ve kariyerini aydınlatacak bir takım önemli noktalara imkanımız ölçüsünde değineceğiz ...
Batılın kendisinde ne gelecekte nede yeri de yer bulamadığı Kur'an-ı Kerim sayısız ayetlerde Hz. Hüseyin'in (a.s) Allah yanıında eriştiği yüce merteebeye tam bir açıklıkla değinmektedir. Onlardan bazıları aşağıda sözü edilenlerdir:
1- Tathir ayeti:
Şüphesiz, Allah-u Teala siz Ehl-i Beyt'ten her türlü pisliği gidermek ve sizleri tertemiz kılmak ister.
Sihah sahipleri ve müellifleri ve bu ayeti kerimenin iniş sebebinde yaşamışlar ki Resul-ü Ekrem (s.a.v), bir nevresim, örtü istedi ve Ali,, Hasan ve Hüseyin (a.s)'a nevresimin altında kendi kenarında huzur bulması iftiharını bağışla dı.
Ardından buyurdu:
Rabbim! Bunlar benim Ehl-i Beytimdir, zira her kusuru hatayı bunlardan uzak tut ve bunları tertemiz kıl.
Bu halde ve bu münasebetle yukarıda sözü geçen ayet-i kerime nazil olmuştur.
Bu ayet-i şerife, Allah-u Teala'nın, Ehl-i Beyt (a.s)'ın pak ve temizliğine şahitliğine ilave olarak aynı zamanda, o büyüklerin makamlarının yüceliğidir. Bu hakikatı açıkca vurgulamaktadır ki İslam'ın en yüce kişiliği ve şahsiyeti onlara tahsis edilmiştir.
2- MÜBAHELE AYETİ
Bu ayet-i şerifenin nüzul sebebinde ilim sahibi müfessirler şu inanç tadırlar: Necran Hırıstiyanları Resul-u Ekrem (s.a.a) ile mübahale olayında ontloştıkları vakit, kimin davetinde yalaneı olduğunu acıklamak için belli bir yerdelane tleşmeyi kararlaştır dılar.
Resul-ü Ekrem (s.a.a) Hz. Hüseyin'i kurağına almış Hz. Hasan'ında elini tutmuş bir variyette Hz. Ali ve Hz. Fatıma arkada yürür bir halde mübahalenin yapılması kararlaştırılan yere geldi. Resul-u Ekrem (s.a.a) beraberin dekilere: Ben dua ettiğimde siz amin deyin diye buyurdu.
Diğer yönden, Hıristiyanlar o nurani çehreleri yücelik dolu ulu bir nurla gördükleri vakit. Resul-ü Ekrem (s.a.a) ile konuşarak mubahele yapmamak için özür getirdiler. Hazretin hakimiyetini kabüllenip, haraç ve vergi ödemeğe boyun eğdiler... Nasıl ki dikkate aldığımızda bu ayeti kerime imam Hasan (a.s) imam Huseyin (a.s) dan (yavrularım) ve Peygamberi Ekrem Hz. Muhammed ve Hz. Ali (as) dan (enfusena) kendimiz) tabiri buyurmuştur.
oysa Hz. Fatıma'dan güya bütün müslüman kadınların binası olarak algılanmıştır ki (nisaena) varisiyle o eşsiz kadından tabir olunmuştur. Bütün bu tabirler büyük ciddiyetle ve apaçıklığıyla işarettir Ehl-i Beyt (a.s) Allah (c.c)'indinde yüce mertebeye ve yüksek makamdan Şayan yararlanmasından dır ki Asla onlardan başka kimse o makama erişemeyecektir ve illa Resulü Ekrem onlardan başkalarını da mübahale için hazır ederdi.
3- MEVEDDET AYETİ
(Deki "Risaletin karşısında" Akrabamı sevmenizden başka sizden hiç bir şey talep etmiyorum) müfessirler: Bu ayeti kerime Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin (a.s) hakkında nazil olmuştur. Cabir b. Abdullah'dan rivayet olmuştur ki; Aşiret b. Arap Resul-ü Ekrem (a.s)'ın yanına geldi ve dedi: Ey Muhammed (s.a.a) İslam'ı bana öğret. Hazret buyurdu:
(Kelimeyi Şehadeti dilinle söyle ve şehadet ver ki Allah'tan başka ilah yoktur, eşi ve ortağı yoktur ve Muhammed (s.a.v) onun kulu ve elçisidir.). 1-Şura-23. Aşiret Arap dedi: Bundan ötürü benden bir şey talep edecek misin?
Hazret buyurdu:
(Hayır, fakat kendimin ve akrabalarımın sevgisini)
Arab sordu: Kendi yakınlarımı mı sizin akrabanızı mı?
Hazret buyurdu: .... Benim yakınlarımı
Arab: Öyleyse, mübarek elinizi verin ta sizinle biat edeyim. Allah'ım lanet olsun Seni ve yakınlarını sevmeyenlere.
hazret buyurdu: amin.1
Ahmet b. Hanbel ve Sahiheyn ve tefsir Salebi ve Tefsir-i Tebersi b. Abbas (r.a) den nakletmişler ki: Ayet nazil olduğu zaman dediler: Ey Allah'ın Resülü! Sevgisi bizlere vacip olan yakınların kimlerdir? Hazret buyurdu: (Ali ve iki çocukları.)
Bu kerime ayetler içinde anlaşılan,
Hz. Hüseyin (a.s) ve Ehl-i Beyt (a.s)'ın değeri ve kariyerini yaratanın dergahında kamilen açık ve aydındır. Her ne kadar çaba gösteriyoruz daha fazla izah edip aydınlatmak kastıyla bazı rivayetlere ki Hazreti Hüseyin (a.s)'ın makam ve menzileti Şanında Resulü ekrem (s.a.a) an naklolunmuştur, işare edelim ta o Hazretin ümmetin içinde kitapların metininde olan yüce makamını eksiksiz bir şekilde sunmalıyız:
1- Sahihi Tirmizi de Yela İbn-i Merrehten naklen gelmektedir ki dedi: Resul-ü Ekrem (s.a.a) buyurdu:
Hüseyin benden, bende Hüseyin'denim. Hüseyin'i dost edinen Allah'ın dostudur. Hüseyin (a.s) Peygamber evlatlarından bir Peygamber evladıdır."
2- Salman (r.a) Farisi den rivayet olunmuştur ki dedi: Resul-ü Ekrem'in.
şöyle buyurduğunu duydum:
Hasan ve Hüseyin (a.s) benim yavrularımdırlar. O ikisini seven beni sevmiştir. Beni seven Allah sever. Allah kimi severse cennetine kayar.
Hasan ve Hüseyin (a.s) hasım olan, bana hasım olmuştur. Bana hasım olan Allah'a hasım olur. Allah Teala'nın hasım olduğu nerkes. ateşe atılır.
3- Naklolunmuştur ki Berra b. Azib. şöyle söylüyordu: Resulü Ekrem'i Hz. Hüseyin (a.s) ı omuzuna aldığı bir vaziyette gördüm buyuruyordu:
Allah'ım ben Hüseyini seviyorum, sen de onu sev.
4- Abdullah b. Mesuddan rivayet olunmuştur ki dedi: Resul-u Ekrem (s.a.a) Hasan ve Hüseyin (a.s) hakkında buyurdu:
Bu ikisi, benim yavrularımdır. kim bu ikisini severse, şüphesiz beni sevmiştir ve kim o ikisini düşman edinirse, yakinen beni düşman edinmiştir.
5- Ali b. Hüseyin imamı Seccad (a.s)'dan o da şanlı babasından o da övgülü ceddi. (a.s) dan rivayet etmiştir ki:
Şüphesiz Resul-u Ekrem (s.a.a) Hasan ve Hüseyin (a.s)'ın elini tuttu ve buyurdu. Kim beni seviyorsa bu ikisini ve babalarını sevsin, bunlar kıyamet günü benimle olacaktır
Geçen konuda, imam Hasan ve imam Hüseyin (a.s)'ın eşsiz görüntülerine işaret etmiştik. Her iki zat, ilahi bir destekle yaşadılar. Risalet ve davetin ağır yükünü üstlenmek için hazırlandılar.
Her ikisi de tek bir programı ahlakı ruhi ve fikri güçlendirmek yönünde Yüce dedeleri Hz. Muhammed (s.a.v) ve babaları Hz. Ali (a.s) ve anneleri Hz. Fatıma (a.s) ın görüşleri doğrultusunda sürdürdüler.
Böylece o hazretin şahsiyetinin ışınları ilahi mektebin parıltısında ahlak ve fikrinde canlanmıştır.
Geçmişte imam Hasan (a.s) peygamberin büyük torununun şahsiyetini tanıtmak amacıyla bir kaç örneğe işaret etmiştik, şimdi imam Hüseyin (a.s) ın kişiliğinin aydınlığını fikri, pisikolojik ve pratik danlarda anlatabilecek birkaç örneğe değineceğiz.
imam (a.s)'ın Allah (c.c) ile irtibatı (ilişkisi)
İhtimalen Hz. Hüseyin (a.s)in Allah (c.c) ile olan bağının derinliğine değinmeliyiz. Zira ki o, Hazret Resul-ü Ekrem'in (s.a.a) bağrında, Ali (a.s) ve Fatıma (a.s) ın kenarında büyümeğe başladı ruhu, düşüncesi yetişkinleşti. Onun bu şekilde yetiştirilmesi şahsiyetinin olyu rolü oynaması ve onun her açıdan denildi. yoşama hazırlanmasıydı. Naklolunmuştur ki bir gün Hazrete: Sizin Rabbinizden korkunuz hangi ölçüdedir?
Hazret cevapta buyurdu:
Dünyadan Allah'tan (cc) korkan da başka hiçkimse kıyamet gününün korkunçluğundan yiiven de değildir. O Hazret abdest aldığı zaman rengi değişiyor, bedenine titreme düşüyordu. Bu konuda hazretten soru sordular.
Cevapta buyurdu:
Kadir ve hakim olanın dergahına duran bir kimsenin renginin sarar masına ve titremesine hakkı vardır.
Muharrem'ül Haram'ın onunda imam Hüseyin (a.s) Emevi ordusundan yalnız o gece için zaman istediği bir halde buyuruyordu:
Biz bu akşam Rabbimizin dergahında (karşısında) namzla meşgul olmak istiyoruz ve ondan bağışlanmamızı talep edeceğiz. Elbette O benim, onun karşısın da namaz kılmayı,
Kur'an okumayı, dua etmeyi ve istiğfar etmeyi çok sevdiğimi biliyor.
Ömrü şeriflerinin çok kırıtık ve hassas anlarında yani muharremin onuncu günü öğle namazını kılma isteğinde bulunmuştur. Zira İmam Hüseyin (a.s) direnşçilerden kendilerinin öğle namaunı kılmaları için düşman tarafından yapılacak saldırıyı önlemelerini istedi Bu davranış,
Hz. Hüseyin (a.s) ın Allah (c.c) la olan bağının derinliğinin ve o Hazretin mukaddes olan Rabbi'nin zatına olan muhabbet ve aşkını ifade etmektedir. O Hazret sürekli olarak kendi ulu Rabbini bu duayı şerifle çağırıyordu:
Ya Rabbim! Öteki dünyaya nisbet bana öylesine bir istek ve meyil ver ki dünyaya nisbet meyilsizliğimden onun doğruluğunu ve sevgisini kalbimde hissedeyim. Ey Rabbim! Benim ahiret işinde gözlerimi aç onun güzelliklerini iştahla ve istekle arayabileyim ve kötülüklerden korkudan dolayı kaçınayım. Ey beni besleyen...)
Gördüğü nüz bu birkaç satır Hz. Hüseyin (a.s)ile Rabbi'nin arasında olan ruhani bağlardan bir kaçı idi. Yakında bu derin ve zati ilişkinin O hazretin Allah yanında ki mazlumiyeti kahramanca şahadeti ve Aşura inkılabının araştırmada daha fazla ve daha genişçe sohbet edeceğiz inşallah.
2- İmam Hüseyin'in (a.s) halkla ilişkisi.
İmam Hüseyin (a.s)'ın hayatını halkla olan bağı ve o zamanki davranışı açısından dikkate alıyoruz. O Hazretin değişik halk kitlelenyle olan davranışı bu yönden ki İslam ümmetinin örnek rehberi ve önderi sayılmalarını idrak etmekteyiz. Muhakkak ki asla imam Hüseyin (a.s) uyguladığl motodlarıyla değişik ve farklı olduğunu kastedmiyoruz.
Zira ümmetle geçinmen ve onun doğallığı imamlarımıza (a.s) nisbet İslamın ilahı mektebi belirlemek tedir. ve yine imaların kariyeri gerçeğini vaki aleme (gerçek aleme) uygulama makamında özdeşdiriyor, gerçekleştiriyor.
Ama biz, ahlakı yönünü araştırmada İmam Hüseyin (a.s) ın şahsiyetinin davranışlarını bu övgülü, aydınlık ve sıcak davranışların bazılarına değiniyoruz.
A- O Hazretin mütevaziliğinten bir örnek: İmam Hüseyin (a.s) fakir ve yoksul bir topluluğa serginin üzerinde oturup birkaç ekmek parçasını yemekle meşgul oldukları bir halde uğradı. Onlara selam verdi. Onlar Hazreti sofraya davet ettiler. İmam Hüseyin (a.s) onlarla oturdu ve buyurdu:
Eğer sizin yemeğiniz sadaka olmasaydı sizinle yemeğe ortaklık ederdim.
Ardından buyurdu:
Kalkın benim evime gelin. Sonra onların karnını doyurdu. Onlara uygun elbiseler giyindirdi ve onlara harçlık verilmesini emretti.
İşte bu örnek o hazretin alçak yönüllülüğünü ve çömertliğini tanıımamız için yeterlidir. kendi zekamızı6 bu gerçeğe atfedelim ki imam Hüseyin (a.s) ümmet rehberliğine en layık ferttir. Yanlız ümmetin rrhberinin, düşünce kaynağı temel sayılmaktadır. Ama halkın görevide Allah (c.c) ve Peygamber Ekrem (s.a.v) tarafından açıkra belirlenmiştır.
yine bu hakikati teorik olarak bile asrının bir ferdi,
onun sosyal mertebesine ulaşamamıştır. O kadar ki büyük Sahabi İbn-i Abbas (ki imam huseyin (a.s) dan yaşlı) İmamına saygıolsun diye İmam'ın atına binmesi için atın üzengisini tutuyor.
İşte bu nedenledir ki imam Beytullah'il Herami hacc etmek için yaya olarak yolculuk yaptıkları zaman Hazretle yol boyu karşılaşan herkes, ona saygı göstermek ve onun ihtiramı için (bineklerinden) lnip Hazretle beraber yaya olarak hareket ediyorlardı.
İtiraf edilmelidir ki Hz. Hüseyin (a.s)in islam dünyasında ve müslümanların arasında sosyal karıyerini bulup idrak etmemiz O'nun çömertlik ve olçak yönüllülü ğünü daka iyi anlamamıza yardımcı olacak tır. Zira O büyük insanın islam toplumunda halk tan bir fert ğibi yaşadığını göreceğiz. Onun bu mutavaziliğinin öz numülerinden biri, budur ki (....) Saffeh'de yoksul bir gurupla karşılaştı, onlar yemekle meşgul idiler. Onlar Hazreti yemeğe davet ettiler. Hazret onlara katıldı ve buyurdu:
Şüphesiz Allah kibirlileri sevmez
Sonra onların yemeklerinden meyiletti ve sözlerine ekledi:
Davetinize icabet ettim, şimdi sıra sizde, benim davetimi icabet ediniz.
Onlarda Hazretin davetini kabul ettiler. Zira onları evine götürdü eşi Rubabe'ye hitaben Buyurdu:
Biriktirdiğin ne var ise getir.
O Hazretin halk6la olan beğenilmiş, olumlu davranışlarından örneklerden bir diğeri de aynı şekilde imam tarafından ümmetin kariyerinin riayet edilmesi konusundaki (şueyb b. Abdurnahman'ın) rivayetidir ki dedi: Aşura günü Hz. Hüseyin b. Ebi Talib (a.s) ın sırtında bir iz görüıdü Bu konuda Hz. İmam teyn-el Abidin (a.s) dan sordular. Hazret cevapta buyurdu:
Bu iz dul kadınlar, yetimler ve yoksulların evlerine ekmek ve hurma taşımanın eseridir. Bunlar, benzersiz tevazünün, cömertliliği hatırlatan izlerdir. ümmetin durumuna ve toplumun meselelerine önem vermek derin ve gerekli teveccüh, İmam Hüseyin (a.s)'ın sorumluluklarındadır.
B. İmam'ın bağıslayıcılığl:
İmam Hüseyin (a.s) affı ve bağışlayıcılığının büyüklüğü ve yüceliği, o hazretin diğer vasıfları ve ahlakı gibidir.
Affedici oluşunun örneklerinin özü şunlardan ibarettır. Bir gün hazretin kölesi bir hata yaptı ki karşılığı islah için dövülmesiydi. İmam Hüseyin (a.s) islah etmek istedi.
Köle Hazrete öfkesini yenenler dedi.
İmam buyurdu: Onunla işiniz olmasın, ben öfkemi yendim.
Köle: Halkın hatalarını görmemezlikten gelirler dedi.
İmam buyurdu: hakikaten affettim, ve bağışladım
Köle:
Ey benim Mevlam! Allah'u Teala iyi işler yapanları sever dedi.
Hz. Hüseyin (a.s) buyurdu:
Seni Allah yolunda serbest beraktım ve senin için bağışladığımın iki katı senindir. Bu bir küçük örnektir onun içinden İmam Hüseyin (a.s) ın ahlakı yönu büyük kişiliğinden, şahsiyetinden ve davranışların dan.
C- İmam Hüseyin (a.s) ın düşüncesinin ışınları: Şimdi imam Hüseyin'in (a.s) yüce düşüncesinden birkaç bölümü pratik kalıplar halinde görmeminin tam lamanıdır:
A- b. Azreğ Haricilerin elebaşlarından birisi dedi: Taptığın Allah'ını bana tanıt. Hazret sert bir cevapla şöyle buyurdu:
Ey Nafi Dinin temelini kıyasla kuran herkes, bütün ömrüyle hatada vaki olacaktır. Hızla doğru yoldan sapacaktır. Dalalete kapılacak ve akılsızca sözler söyle yecektir.
Ey Erzağ oğlu! Allah (c.c) ımı öyle tarif edeceğim ki kendisi tarif, etmiştir: Benim mabudum duyu organlarına sığmaz ve halkla mukayese edilemez ve deneyim değil, yakındır ama yapışacak ölçüde değil ve uzaktır ama sınırlı ve sonsuz manada değil. eşsiz ve yalnızlıkla vasıflıdır mukaddes varlığında tabirin (cüz, cüz) olması)'nın yeri yoktur.
Ayetlerin vasıtasıyla ve nişaneleriyle tanınmaktadır ve tablolarıyla nişaneleriyle tavsif olunur. Büyük zatı ve ulu mertebesinden başka ilah yoktur).
Hazretin hutbesinin sonunda İbn-i Arzeğ ağladı ve dedi: Hitabeniz ne kadar güzel ve gönül alıcıdır.
B. İmam Hüseyin (a.s)'ın Hakim rejimin sapıklığını ve üzücü, yüz kızartıcı mevcut durumu izah ettiği bir halde, kamuoyunu hazırlıyordu Allah yolunda, kesin kararına değinerek şahatedine işaret ediyordu Kerbela'ya doğru hareket ettiği zaman şöyle buyurdu:
(Doğrusu bu dünya değişti, nefretlenmiş ve iyiliklerine sırt çevirmiştir. Ondan tabağın dibinde kalan nemden başka bir şey baki kalmamıştır. Objektif bakışta afete uğramış otlak gibi alçak bir hayatı sergiliyor.
Hakka amel edilmediğini görmüyormusunuz? Batılın menedilme diğini görmüyormusunuz?!
Daima (böyle şartlarda) mu'min Rabbi'ne koşmanın sevincinde rağbetinde haklı ve beğenilir olacaktır. Ben de ölümü saadet ve mutluluk, zalimlerle yaşamayı ise yürek parçalayan ve üzgünlükten başka birşey olarak göremiyorum.
Elbette insanlar bu dünyanın kuludurlar ve din dillerinin lakırdısıdır ve onu kendi yaşamlarının gerektirdiği çıkara göre yönlendiriyor. Bu nedenle zor anlarda "Musibet ve belaya yakalanıldığı" durumlarda dindarlar çok azalır, hiç yokmuş gibi olur.)
C- Bu imam Hüseyin (a.s) dır ki Allah (c.c) la irtibatın çeşitli dereceler ini dakik ve ciddi olarak söz etmektedir ki:
(Şüphesiz bir grup Allah'ı ibadet ediyorlar, ondan birşey ummak amacıyla, bu ibadet tacirlerinin ibadetidir ve bir gurup Allah (c.c) dan korktuğu için ibadet ediyorlar, böyle bir ibadet kölelerin ibadetidir ve bir gurup da onun nimetlerine şükür amacıyla ibadet ediyorlar bu özgürlerin, hürlerin ibadetidir, en güzel ibadetlerden sayılır.)
D- Bir defa imam Hüseyin (a.s) Ben-i Umeyyenin hükümetinin özelliklerine ilişkin ve idari durumların saplantıların anlatan İslam görüşünün siyasi noktasından konuşmaya başladı ve buyurdu:
Eu insmlar! Doğrusu Resul-u Ekrem şöyle buyurdu: Kim, Allah'ın (c.c) Ammını helal sayan, allah'ın (c.c) ahdini ayaklar altına alan, Allah (c.c) ve Resulünün sümetine muhalepet eden, Allah'ın (c.c) tulları arasında zülüm, baskı, günah ve düsmanlık ile hükümet eden bir yöne ticiyi görürde eliyle ve diliyle ona karşı savaşmaısa Allah(c.c) onuzalime layık olan yere atar.
Biliniz ki: Bunlar, Emevi yöneticileri Şeytanın itaatını meslek edinmiş, Rahmanın itaatını yitirmişlerdir. Fesat ve fuhuş alemi yapıyor,Allah (c.c) ın kanunlarını tatil etmişlerdir. Beyt'ul malı yolsuzlukla harcamak tadırlar.
Ellerini açıp, Allah (c.c) ın haramını helal ve helalını haram yapmışlardır. Halbuki ben diğerlerinden yönetime ve hilafet daha lâyığım. Elbette sizin mektuplarınız benim elime yaştı ve sizin elçileriniz ahd ve verdikleri sözlerine tekit etmek, biat etmek ve bunların gereği beni rezil etmemek ve düşmana teslim etmemek kastıyla bana geldiler. Her zaman bastığınızın üzerinde durur iseniz kendi laik olan kemal ve karıyerinize nail olursunuz.
(ikinci bölömde3n öme yerlestinilmesi gerekir)
Ben Ali ve peygamberin kızı fatıma'nın oğlu Hüseyin'im.
benim canım sizin canınızla karışmıştır. Benim ailem sizin ailenizle beraberdir. Beni ve gidişatımı olgu olarak almanız daha değrudur. zğer ahdinize vefa etmez ve biatınızı bozacak olursanız Allah'a and olsun ki bu sizden beklenilmeyen bir is doğildir. Benden ince babam kardeşim ve amcamın oğlu Müslim b. Akil'e aynısını yaptmız. sizlerin oyununaq yelen aldanan şahıstur... Biliniz ki ahdini bazan bunu kendi zararına yapmıştır. çot uokında Allah dinini sire muhtuç olmaktan kurtaracak tır.
Okuduklarınız İmam tlüseyin'in (a.s) yüce düsüncelezi ve islamin asil tefekküründen küçük bir bölümdü. Bu konuda daha farla bilgi isteyenler imam'ın hayatına şöyle bir göz atsınlan.
Giriş
İnsan eğer, Hüseyin b. Ali (a.s)'ın hayatını incelemiş olsa, İmam'ın çocukluğundan gençliğine kadar İslam'daki etkisini ve İslam'a verdiği hizmeti görecektir. İmam (a.s) çocukluk devrelerinde hiç bir şekilde İslam'dan taviz vermemiş, İslam'ın yayılmasında ve ilerlemesinde büyük payı olmuştur. İzzet ve ikram sahibi olan babası Hz. Ali (a.s) ile birlikte (Cemel, Sıffin, Nehrevan) savaşlarına katılmış ve aynı zamanda Hz. Hasan (a.s) zamanında da kardeşiyle ve Resulullah'ın (s.a.a) halis ashabıyla birlikte büyük bir mücadele vermiştir.
İmam Hasan (a.s)'ın imameti zamanında söz dinleyen bir asker gibi o'na itaat etmiş ve onun peşinden hareket etmiştir. Hatta İmam Hasan (a.s)'ın Muaviye ile olan antlaşmasında ve daha sonra ortaya çıkan olaylarda dahi Onunla beraber olmuştur.
Sonra, kendi hak mektebini tahriflerden ve hurafelerden koumk, mek tebini beyan edebilmek amacıyla kardeşi imam Hasan (a.s) ile bember Medine'ye yöç etmiştir.
İmam Hasan (a.s)'ın hayatından da hatırlanacağı gibi, O'nun kendi mektebindeki tehlikeyi hissetmesi ve kendi zamanında ki fikir akımları, ahlaki değerler ve halkın değer ölçümü ve şer'i vazifenin açıklanması noktasında İmam (a.s) muhasara içindeydi.
İmam Hasan (a.s)'ın vefatından sonra, yeni bir mücadeleye başlamıştı. O mücadele; aynı zamanda İslam ümmetinin çizyisini yeniden çizmekteydi.
Yine dikkat ederseniz her İmam, kendi İmameti döneminde toplumsal, fikirsel ve siyasi akımlara uygun olarak hareket etmiş ve kendi yolunu izlemiştir.
İmam Hüseyn (a.s) asıl İslam hareketini, aziz kardeşinin şahadetinden sonra üstlenmiştir. Bir başka açıdan bakacak olursak İlahi vazife olan İmamet vazifesi, Resul-ü Ekrem'in (s.a.a) hadisinin deyişiyle İmam Hüseyn (a.s)'a ulaşmıştır. O rivayetlerden bazıları şunlardır: (Cabir b. Sohre) şöyle diyor: "Babamla beraber Resul-ü Ekrem'in yanına gittim ve o zattan şöyle işitmiştik"
"Benim 12 halifem gelmeyene kadar bu ilahi iş son bulmayacaktır. benden gizli olarak babam ile bazı şeyler konuştular, sonraları ben babamdan; Resul-ü Ekrem'in ne buyurduğunu sorunca, babam dedi ki; "Resulullah; 12 halifenin hepsi Kureyş' tendir." diye buyurdu.
Ubabe b. Reb'i Cabir'den naklettiği hadiste diyor ki; Resul-ü Ekrem buyurdu:
Ben bütün peygamberlerin efendisiyim ve Ali (a.s) benim vasimdir. Hiç şüphesiz ki, benden sonra 12 kişi benim vasimdirler onların ilki Hz. Ali (a.s)'dır ve sonuncusu Hz. Mehdi (a.s)'dır.
Ve diğer bir hadiste Hz. Selman Farisi (r.a) diyor ki; "Ben Resul-ü Ekrem'in huzuruna vardım:"
Resul-ü Ekrem, İmam Hüseyin (a.s)'ı dizlerinin üstüne oturturmuş, yanaklarından ve dudaklarından öperek şöyle buyuruyordu ki;
"Sen seyyidsin, seyyid oğlu ve seyyid kardeşisin ve seni İmamsın, imam oğlu ve İmam kardeşisin ve sen hüccetsin. hüccet oğlu, hüccet kardeşisin ve dokuz tane hüccetin babasısın ki; onların dokuzuncusu kaimleri olan Mehdi'dir." Bu konuda yüzlerce açık hadis vardır ve dikkate değer konu şudur ki Resulü Ekrem
(s.a.a) bununla beraber birçok yerde, gerek aşikâr ve gerekse işaretle kendisinden sonra 12 kişinin ashabına halife olacağını ve bunların da Kureyş'ten olacağını haber vermişti. İmam Hüseyn (a.s) İmamet vazifesini üstelendikten sonra toplumu fikri ve ameli olarak islam esasları üzerine ıslah etmiş olduğunu itiraf etmemiz gerekir. İlerde bu konuya daha geniş bir şekilde değineceğiz.
Sulhtan sonra meydana gelen olaylar:
Muaviye (mel'un), İmam Hasan (a.s) ile anlaşma imzaladıktan sonra, kendi güçlerini Kufe şehrine toplayıp halka hitaben şunları söyledi: "Ey Kufe halkı! Benim sizinle namaz, zekât ve hacc için mi savaştığımı sanıyorsunuz? Ben biliyorum ki sizler namaz kılıp, zekat veriyor ve Hacca gidiyorsunuz.
Ben sadece sizler hakim olmak için uğraştım bu yolda harcanan bütün mallar ve canlar başa gitmiştir. Bütün bunlara rağman herşeye kabullendim bütün barış şartları ayaklarımın altına aldım.
(Nehc'ül Belağa İbn-i Ebi'l Hadid, C. 1 S 16, Sahife 15) Muaviye'nin bu sözleri ve sert tavırları İmam Hasan (a.s) ile yapmış olduğu sulhun değersiz ve hiç bir ehemmiyeti olmadığını ifade etmeye çalışıyordu ve sonradan gözlendiği gibi, anlaşmadan kısa bir müddet geçtikten sonra yazılmış
olan anlaşmayı ayaklar altına almış ve onu hiçe saymıştır.
1- Bundan sonra Muaviye'nin icad ettiği vahşet ve korku, Ben-i Ümeyye hükümetinin kendi muhaliflerine ve özellikle Hz. Ali (a.s) taraftarl arına yapmış olduğu ruhi ve cismi işkenceler hürriyet sesini yüksel tenlerin kim olursa olsun söndürmeğe çalışması ve bütün siyasi baskıları seferber etmesi okuyan herkesi gamlandırıp kedere boğulacak olan mektup, Muaviye tarafından komutanlarından birisine yazılmıştır.
Mektub'un metni şöyledir:
"Öyleyse, senin düşüncende ve fikrinde olmayan herkesin başını vur. Geçtiğin her köyün mallarını alarak köyü viran et, öyle yap ki, yaptıkların kalpleri kan ile doldursun ve hüzne boğsun."
Yukarıda açıklandığı gibi Ben-i Ümeyye'nin ruhsuz ve sapık planı, Hz. Ali (a.s)'ın zamanında başlamış idi ve İmam Hasan (a.s) ile yaptığı antlaşmadan sonra daha tehlikeli ve daha sert bir tavırla başlamış oldu.
Haksız yere nice kanlar döktü ve nice günahsız İnsanları katletti ve kendisiyle mücadele eden hiç kimseye fırsat vermedi. Bununla da kalmayıp Hz. Ali (a.s) taraftarlarını adım adım izleyip, onları katlettirdi. Muaviye bununla ilgili olarak kendi komutanlarına şöyle yazıyordu:
Dikkatli olun "Ali'yi ve O'nun hanedanını seven ve O'na tabi olanı bulursanız, adını Beyt'ülmal'dan çıkarın ve hakkını vermeyin." (Nehc'ül -Belağa İbn-i Ebu'l Hadid, c. 2, s. 16)
Diğer bir yazısında şöyle demişti:
"Kim Hz. Ali'yi ve hanedanını sevmekle suçlanırsa, mahkum olacak ve evini viran edeceksiniz!
İmam Muhammed Bakır (a.s), yürekler yakan bu acı olayları şöyle anlatıyor:
Bizim Şialarımız, Alevilerimiz, bizi seven herkes (o zamanda) her nerede olursa olsunlar elleri ve ayakları kesilip zindana atılmakta, malları gasb edilip ve ya evleri viran edilmekte ve öldürülmekteydiler. Bu belalar ve musibetler gün geçtikçe çoğalıyordu. Bu şiddet ve zulüm, İmam Hüseyn'in katili olan ubeydullah b. tiyad'ın zamanına kadar sürümüştür."
Zalim sistemin ardarda Resulullah'ın (s.a.a) ashabını şehit etmesi, onun ne kadar da vahşi olduğunun göstermektedir.
Resulullah'ın (s.a.a) ashabından (Hücr b Adiy ile Resulullah'ın (s.a.a) vefalı yaranlarından, Reşidi Hicri, Amr b Hemig- Hazai Auf b Husn göze çarpmaktadır. Bunlar gibi Resululalh'ın (s.a.a) bir çet ashabını şehit ettiler. Bununla ilgili bilgi elde etmek ve Muaviye'nin neler yaptığını öğrenmek isterseniz. Tarihi Taberi, kamil-i İbn-i Esir, Nehc'ül-Belağa'nın şerhi, İbn-i; Ebi Hadid'in kitablarına müracaat edebilirsiniz.
2- Muaviye hükümetinin, mal ve servet bağışında bulunmaları ve islam'ı ortadan kaldırmaya ve hedefinden saptırmaya çalışması ve özelikle Ehl-i Beyt'in şahsiyetini ayaklar altına alabilmesi için halka ihsanlarda bulunuyordu Ben-i Ümeyye hükümeti kendi sapık ve karanlık hedefini gerçekleştirebilmek için halkı satın almaktaydı.
A- Halk toplumunun oluşturduğu bir grup gerek hatipler ve gerekse muhaddisler Resul-ü Ekrem'e (s.a.a) iftira atarak ve Hz. Ali (a.s) dan intikam alırcasına adeta vazifelerini yerine getirmekteydiler. (Emevi hükümeti çalışanları) korkusuz ve zalim çehreler, Ben-i Ümeyye'nin şeytanı siyasetini adım adım izlemekte ve her fırsatta kenidlerine celb etmeye çalışmaktaydılar Örneğin, Malik b Hübeyre Sekuni'ye 1000 dirhem göndermesinin sebebi;
Resulullah'ın (s.a.a) büyük ve sadık ashablarından biri olan Hücrb. Adiy ve onun yarenlerı Muaviye'nin tarafından şehit edilmesi ve onların vefadarlığını işiten Sekuni Muaviye'yi tenkit etmeye ve onun aleyhinde çalışmaya başlamıştı. Muaviye o'na bin dirhemi gönderdikten sonra, Emevi hükümetinin zulümüne, fesat ve sitemine karşı başlatmış olduğu hareketten vazgeçmiştir.
C- İktisadi sorunların çoğalması, fakirliği kabullendirmeye çalışması ve bu yolla ümmete olan hakimiyetini sürdürmesinin kendisi olumsuz tesirini göstermektedir. İslam ümmeti'ni zelil ve perişan etmek, fakirliğin çoğalmasına sebebiyet vermek Vb. gibi yollardan kendi batıl hükumetine teslim ettirmekteydi ve kesinlikle şunuda eklemek gerekir ki; karşısında gördüğü herkese en kötü dünyevi muameleyi ve muracatı çekinmeden yapmaktaydı.
O, özellikle Ehl-i beyt (a.s) ve şialar alemine her türlü cefayı reva görüp, gerek maddi ve gerekse manevi olarak çok kötü muamelelerde bulunmaktaydı.
Bu olaylar, tarihin inkar edilmez hakikatleridir. Aşağıdaki mektup, bütün görevli adamlarına yazdığı açık bir genelgedir. Faydası olmadığı gibi zararı da vardır.
"Ali'yi ve Hanedan-ı Ali'yi seven herkesi bulduğunuz takdirde, ismini beyt-ül mal defterinden silin ve hakkına düşeni vermeyin."
Aziz okuyucular, zalim ve sitemkar hükümet bu baskı siyasetini kendi hedefini gerçekleştirebilmek için temel ilke haline getirmiştir. Bu Emevi siyaseti, bütün kalpleri tahrib etmiş ve İslam ümmetini fesada sürüklemiştir. Elbette bu küçük bir mesele değildir, Muaviye bu şeytani siyasetini 20 yıllık hükümeti boyunca uygulamıştır. (41 Hicri'den 60. Hicri yılına kadar)
b- Muaviye, ümmet arasında ayrılıklar meydana getirmiş ve İslam ümmetinin ruhuna ırkçılığı aşılamıştır. İslam ummetini teşmeleşlere sürütleyerek asıl düşmanlarının Ben-i ümeyye ve onların zalim hükümetleri olduğısun unutturmat için ümmet amsında çeşitli kabileler den oluşan halkı bölüp parçalamaya çalışıyordu.
Muaviye, kabileler arasına kin ve nifak tohumunu, eterek kabileler arasınaki fitneyi uyandırdı. Onların bu karışıklıklar ile meşgul olması, aynı zamanda Muaviye hükümetinin ayakta kalmasını sağladı. Örenğin, Kays kabilesi ile Mezr kabilesi, Yemen ile Medine ve çeştli kabileleri Irak'ta yaşatılarak birbirlerine düşman edilmiş, birbirine düşürümüştür.
Bununla beraber, Arapların, Acemler'e üstün olduğu (tarihte buna "Mevali" derler) hissini vererek, fıtreyi daha da çoğlatmıştır. Herkes Muaviye'nin cahilane ve ahmak siyasetinin neticesini rahatlıkla anlayabilirdi Miskin Duremi, Ferezdek, Cüreyr ve Ehtel ve diğer şairlerin şiirlerinden de rahatlıkla istifade edebilir.?....
E. İmam Hasan b. Ali'nin (a.s) şehid edilmesi. Günkü O isla aleminin kanuni ve şer'i temsilcisi idi.
f- Muaviye oğlu olan Yezid'de taç bırakma töreninde, onu İslam Ümmeti'ne halife yapmak için zorla, zorba gücüyle ümmetten biat almış ve imam Hasan ve (a.s) ile yapmış olduğu antlaşmanın tersine hareket etmiştir. Hallou ki Muaviye'nin ölümünden sonra imam Hasan (a.s) İslam ümmeti'nin başına geçmesi gerekiyordu ve hatta yapılan antlaşmaya göre; İmam Hasan (a.s) ın ölümünden sonra İmam Hüseyin (a.s) hükümeti ele alacaktı.
Muaviye bu rezil hareketiyle, İmam Hasan (a.s) ile yapmış olduğu antlaşmayı parça parça ederek ayaklarının altına altı. Bu hareketiyle islam hükümetini, mütecaviz ve zalim bir hükümet haline getirdi. Aynı zamanda bütün zalim hükümetler karşısında daha da zalimleşti, Muauiye İslam Ümmeti'nı içinden çıkılması zor olan belalara düşürdü islam hükümetini öyle bir hale getirdi ki; asıl ve öz İslam, yerine zalim bir yönetim kurdu.
Gerçekte, Muaviye hükümetinin yanlış ve hatalı gidişatı, Emevi hükümetinin siyaseti haline gelmişti Muaviye ona amel etmeye kendini zorunlu kılmıştı. Muaviye'nin yaptığı en son iş zulüm üzerine kurduğu hükümetini oğlu Yezid'e devretmek oldu. Gerçekte bu vahşi ve tehlikeli iş miras bıraktığı hükümetini helâk etti.
Şüphesiz kudretin Yezid'e geçip ve islam halifesi olması gelecekte yapılacak işlerin plan ve proğramı ona, yön vermekteydi. Hakikatte islam dininin fatiha sının okunması, ilahi dinin yok olması ve cahiliyetin yeni bir kıyafetile ortaya çıkması demekti.
Tarihde de işlendiği gibi Yezid'in kötü niyetli olması amellerini gerçekleştirmeğe yetmekteydi. Onun bütün nefsani ve şeytani amelleri kötü niyetli düşüncesinden kaynaklanıyordu. Yezid'in İslam halifeliğini yapacak ve İslam savunacak kudrete sahip olmadığını herkes insaf ve vicdanıyla karar verebilir; yüksek hedeflere bir ilahi din ve insanı sahip olan en yüksek derecesine ulaştıran, toplumları birleştiren ve cahiliyetle uzaktan ve yakından hiçbir ilgisi olmazken Yezid gibi insanlıktan nasibini almamış, insanlığın en alçak derecesine inmiş,
kendisini ilah edinmiş bir şahısla nasıl bağdaşabilir.
İslam; çocuklara dahi terbiye programını hazırlamışken Yezid bu konudan dahi nasibini alamamıştır; böyle bir insanın islam'ı yok etmesine şaşırmamak gerekir. Tarih kitaplarında da belirtildiği gibi Şam müslümanlarının huzurunda İslam'ın zıddına haraket etmesi ve İslam'ın aleyhine çalışması inkâr edilemeyecet bir gerçektir.
Yezid'in utandırıcı ve insan dışı hareketleri, ahmak halleri, şarap içmeleri, maymunlarla oynamaları, hayasızlıkları, başı boşlukları ve koluna altın bağlaması kendi köpeğini süslemesi Vb. Yezid ve mel'un babası islam'ın başına nice musibetler getirmiş olması şüphesiz tarihte şahittir.
İmam Hüseyin'in Hareketi'nde Esat Haydari. Bütün bunlardan sonra islam yüksek mertebesinden, tarihin derinliklerine gömülüyor ve kendini yol ayrımında görüyor.
Bütün zorluklara tahammül edilip ve her şeyi göze alarak, mücadele edilecek, veya teslim olunup geçmişte var olan izzet ve şeref fedâ edilecekti
Bunların hangisi daha doğru ve salahtı?
-----------------
- İmam Hüseyin (a.s) hayatının bir köşesi
- Bu konuda Sahih Müslim, Tirmizi c. 2 Mus'ned Ahmed b. Hanbel Mustedreki Sahiheyn
- el-Fezailul Hamse c. 3 s. 269- 263. 1 el-Amulvera 1. Taberesi
- Fasulul muhsimeh. İbni Sebağ
- Tazkiretül Havas. İbn-i Cevzi
- Mecalis-us Seniyye
- Aynı Kaynak
- menakibi Ali ebitalip
- Elmecalisil seniyye. C.1 Dördüncü meclis
- Meakibi ali ebi talip
- Keşfül gümme
- Ehli Beyt (a.s)- İmam Hüseyin (a.s) ilim fesahat ve belagat bölümü
- Tuheful ukul.
- İmamın Hur b. yezidi Riyahi'nin ordusu karşısındaki Hutbesi
( Sahihi Müslim. C: 1 S. 2. Tirmizi. Buhari. Ebu Davud bu hadisi nakletmiştir)
- Siret'ul Hüseyn. Muhammed Mehdi Şemseddin S.61
- Es-Sefer'ul Kayyum, imam Hüseyin (a.s) için Abdullah Elayili.
Yeni yorum ekle