Vahhabilik (ve Selefilik) Ehlisünnet tarafından teyit edilmiş midir?
Cevap
Hiç kuşku yok ki iddia etmek çok kolay ve rahat bir iştir, ancak onun için delil getirmek, dağı yerinden oynatmaktan daha zordur. Vahabilerin inançları nasıl Ehli sünnet uleması tarafından teyit edilmiş olabilir ki?! Halbuki bu mezhep, sekizinci yüzyılın başlarında İbn Teymiye (ö: 728) tarafından icat edilmiştir. Zira dört mezhep uleması, onun inançlarının İslam’dan uzak ve payeden yoksun olduğuna dair tanıklıkta bulunmuşlardır. Bundan dolayı dönemin hükümeti onu hapse atmış ve zindanda yaşamını yitirmiştir. Eğer onun inançları ulema tarafından teyit edilmiştiyse, böyle bir yazgıyla karşılaşmazdı. Şam ve Mısır’da onunla münazaralar yapılmış ve hepsi onun delalet ve sapkınlığını tasrih etmişlerdir.[1]
Şimdi tüm Ehli sünnetin muhalefet ettiği onların inançlarından önemlilerini burada zikrediyoruz:
1. O, Allah’ı ağaçtan yapılmış tahta oturan bir cisim olarak bilmektedir. Ancak tahtı kendisinden az daha küçüktür. Ağırlığından dolayı deve mahfeli gibi ses çıkartmaktadır.
2. Ona göre Kıyamet günü, ateş sona erecek.
3. Ona göre Hz. Peygamberi ziyarete gitmek haramdır. Halbuki tüm İslam uleması, bu ziyareti müstahap olarak bilmektedir.
Ona göre Peygamber ve evliyaların kabir ziyaretleri caiz değildir, bilakis ona göre Hz. Peygamberi (s.a.a) ziyaret etmek, kabir ziyaretiyle eşdeğerdir. Eğer bir iki defa gerçekleşirse İslam’ın sonu gelir. Örneğin: “Selam olsun Müslümanların ehli diyarına”
4. O, Hz. Peygamberin (s.a.a) eser ve izlerine teberrük etmeği haram bilmektedir. Halbuki Peygamberin sahabeleri, tabiin ve tüm Müslümanlar, Peygambere ait eserlerden teberrük etmektedirler.
5. O, evliyaların kabirlerinin üzerine gölgelik, kubbeli türbe yapılmasını şirk bilmekte ve böyle yerlerin yıkılmasını tevhidi izhar etmek olarak saymaktadır.
6. Sevabının ilahi evliyalara gitmesi amacıyla yapılan her türlü adağı haram bilmektedir.
7. O, şefaati kabul etmesine rağmen Hz. Peygamberden (s.a.a) şefaat talep etmeği şirk ve haram bilmektedir.
8. İlahi evliyaların azamet ve paklıklarına işaret eden onlara yapılan yeminleri haram bilmektedir. Halbuki Allah Teala, Hz. Peygamberin (s.a.a) canına and içmiştir: لَعَمْرُكَ إِنَّهُمْ لَفِي سَكْرَتِهِمْ يَعْمَهُونَ
“(Resûlüm!) ömrüne andolsun ki, onlar, sarhoşlukları içinde kör sersemdiler. (Hicr, 72)”
9. Kendilerinden başka tüm Müslümanları müşrik bilmektedirler. Bundan dolayı Muhammed Bin Abdulvahhab, Necd ve Hicaz’da güç elde ettikten sonra çevredeki Müslümanlara karşı cidal etmiş ve onlarla savaşmayı sürdürmüştür. Ve gerçekte Vahhabi hükümeti, Müslümanların yıkıntıları üzerine kurulmuştur.
10. Hz. Peygamberin (s.a.a) doğum gününü kutlamayı bidat saymaktadırlar. Halbuki bu tür şenlikler, Hz. Resulullah’a bir çeşit muhabbet göstergesidir. Kur’an-ı Kerim, peygamberlere sevgi gösterisinde bulunmayı emretmiş ve onları sevmek İslam’ın ilmi ve inançsal ilkelerinden biridir.
Vahhabilerin şu ana kadar Ehli sünnet uleması tarafından kabul edilmemelerinin en açık delili, çoğunluğu Ehli sünnet uleması tarafından binin üzerinde onları reddeden kitaplar yazmalardır.[2]
Genel olarak Vahhabi inancı üç şey üzerine bina edilmiştir:
1. Yahudilik inancındaki Allah’ın sıfatlarında cismiyet ve teşbihin yaygınlaştırılması
2. Enbiya ve evliyaların makamlarını sıradan insanların makamına indirgemek. Onlar öldükten sonra varlık ve vücutları son bulmaktadır düşüncesi.
3. Vahhabilerin kazmaları sonucu ortadan kaldırılan İslam tarihi eserlerinin yok edilmesi. Onların yerine İslam öncesi kavimlere ve şirke bulaşmış Arap kültürlerine ait şirk içerikli eserlerin yaygınlaştırılması.
Bu batıl akait, Müslümanlar arasında ihtilafları beraberinde getirmiştir. Onlar hata ve yanlışlıklarını örtmek için “selefi” sözcüğünü kendileri için seçmiş ve bizler ilk Müslümanların takipçileriyiz demeye başlamışlardır. Halbuki ilk Müslümanlar, bunların inanç ve akaitlerinin tam tersini yerine getirmekteydiler. Zaten bundan dolayı İslam’ın yayılması sağlanmıştır.
Onlar cahil insanlar gibi, kendi monarşi düşünceleri kibrine kapılarak İbn Teymiye ve onun mektebinin öğrencisi olan Muhammed bin Abdulvahhab’la övünmektedirler ve asla bilimsel bir toplantıda ahlak konularını ele alarak başkalarının da onların delillerini dinlemelerine izin vermemektedirler. Şayet iki gruba bölünmüş Müslümanlar bu şekilde onarılabilir. Müslümanlar istişare ve birlik içinde birbirlerinin ilimlerinden yararlanmalıdır. Bu aynı zamanda İslam’ın emridir de.
Anlatılanlar ışığında, Vahhabilerin Sünni ve Şia Müslümanlarından oluşan büyük bir Müslüman toplumu arasında oldukça marjinal bir grup olduğu anlaşılmaktadır. Terörizm, zorbalık ve petrol paralarıyla inançlarını Müslümanlar arasında yaymaktadırlar. Onların iki ithamları bulunmakta ve her ikisini de Müslümanlara karşı kullanmaktadırlar. Yani başkalarına “şirk” ve “bidat” yaftası. Halbuki gayri Müslimlere, gerçek müşriklere ve Müslümanlar arasında ahlaki ve ilmi sapkınlıklar oluşturanlara (batının ahlaki fesat ve irtidat kültürünün organizatörlerine) karşı olmadıkları gibi rahatlıkla onlarla işbirliği yaparak birlikte olabilmektedirler.
Ayetullah uzma Cafer Subhani
ABNA.İR
[1] -Buhus-u fi’l milel ve’n nihel, c. 4, s. 49 – 82, ulemaların görüşleri burada zikredilmiştir.
[2] -Mu’cemu’l Muellifatu’l İslamiyet fi’r reddi ale’l fırketu’l Vehhabiyet, bu kitapta Vahhabilerin reddiyesine yazılan bazı kitapların isimleri yer almaktadır.
Yeni yorum ekle