İMAM CEVAD(a.s)

Muhammed b. Ali b. Musa er'Rıza (a.s.) İmamiye şiasının dokuzuncu imam'ıdır. Ümmetin hidayeti için Allah'ın seç­tiği bir İmam'dır. İmam Cevad (a.s.) hicri 195 yılının Rama­zan ayının on beş veya on dokuzunda, Medine'de dünyaya geldi,[1] hicri 220 yılının Zilhacce ayında da Bağdat'ta şehid oldu. Bazı tarihçiler O hazretin hicri 195 yılının Recep ayının, on veya on beşinde dünyaya geldiğini söylemişlerdir.[2]

O hazretin annesinin adı Sabike-i [Sakine] Nevbiye[3] ve başka bir rivayete göre de Hayzüran'dır. Onun Ümm'ül Mü­minin Mariye-i Kıbtiye soyundan olduğunu söylemiş, tarihçiler[4].

O hazretin annesinin adının Reyhane olduğunu da söy­lenmiştir. Nevbahti'nin yazdığına göre İmam'ın annesinin adı Dürre idi ancak, sonraları Hayzüran demişler ona.[5] İmam'ın en meşhur lakabı Cevad'dır fakat; Zeki, Murtaza, Kani, Raziy, Muhtar, Mütevekkil ve Müntaceb gibi lakaplarının olduğu da tarihte geçmiştir.

Künyesi ise Ebu Cafer'dir ve genelde, ri­vayetlerde lakabı Ebu Cafer olan imam Bakır (a.s.) ile ka­rıştırılmasın diye Ebu Cafer-i Sâni diye geçmektedir. İmam Cevad (a.s.) yirmi beş yıl yaşamıştır. Değerli babası şehid ol­duktan sonra 203 yılından 220 yılına kadar şianın imametini omuzlarında taşımıştır.

İMAM CEVAD (a.s.)'IN HAYATI

İmam Cevad (a.s.)'ın yaşam tarihi hakkında geniş bir bilgiye sahip değiliz. Çünkü halifeler, muhaliflerinin faaliyetle­rinden emandâ olmak ve korunmak için siyasi kısıtlamalar getirerek daima masum imamlar hakkındaki haberlerin yayıl­masına engel oluyorlardı, buna ek olarak da İmam Cevad (a.s.)'ın ömrü de fazla sürmediğinden onunla ilgili göz doldu­rucu haber ve bilgiler elde edilemez.

Şunu biliyoruz ki İmam Rıza (a.s.) Tus'a götürüldüğünde ailesinden hiçbir kimseyi beraberinde götürmedi ve Tus'da yalnız olarak yaşadı.

Ancak İmam Rıza (a.s.) Tus'da olduğu süre zarfında İmam Cevad (a.s.)'ın, babasıyla görüşmek amacıyla buraya gelip gelmediği hususunda, sadece İbn-i Funduk "Beyhak Tarihi"nde O hazretin 202 yılında Tus'a gel­diğini ve babasıyla mülakat ettiğini yazmıştır. İbn-i Funduk'un bu husustaki yazısının metni şöyledir:

"Lakabı Takiy olan Muhammed b. Ali b. Musa er'Rıza (a.s.) 202 yılında -Damegan yolu o zaman yürünecek bir yol olmadığından ve yenilikte yürünür hale getirildiğinden- Tabes Mesina yolunu seçerek denizden geçti ve Beyhak bölgesine geldi, Şeştmed köyünde indi ve oradan da babası Ali b. Mu­sa er'Rıza (a.s.)ın ziyaretine gitti."[19]

Bu haber diğer kaynaklarda mevcut değildir Ve İmam Rı­za (a.s.)'ın şehadetiyle ilgili rivayetlerden, İmam şehid ol­duğunda İmam Cevad (a.s.)'ın Medine'de bulunduğu ve sa­dece babasına gusul etmek ve namazını kılmak için Tus'a geldiği anlaşılmaktadır. Fakat bundan önce bir defa Tus'a git­miş olması da muhtemeldir.

Mezkur rivayete dikkat edil­diğinde İbn-i Funduk'un, bu rivayeti Hakim-i Nişaburi'nin Nişabur tarihinden almış olduğu ihtimali akla gelmektedir. İmam Rıza (a.s.)'ın şahadetinden sonra 204 yılında Memun Bağdat'a döndüğünde İmam'dan taraf rahata kavuşmuştu ancak, şunu da biliyordu ki, şialar İmam Rıza (a.s.)'dan son­ra İmam Cevad (a.s.)'in imametini kabul edecekler, böylece de tehlike yine mevcut olacak ve olduğu gibi yerinde kala­caktı.

O İmam Kazım (a.s.)'ı babası tarafından kontrol etme -ki O'nu Bağdat'a getirip zindana atmıştı- siyasetini unutma­mış ve bu siyasetten ilham alarak, aynı şeyi İmam Rıza (a.s.) hakkında da uyguladı ancak, bu defa öyle bir aldatmaca plan yaptı ki zahirde zindan meselesi yoktu ve hatta İmam'a ilgi duyduğunu ve O'nu sevdiğini başkalarına göstermeye ça­lıştı. Ve şimdi de İmam Cevad (a.s.)'ı kontrol etme sırası gel­mişti.

Şöyle ki; Memun kendi kızını İmam Cevad (a.s.) ile evlendirecek, O'nu kendine damat edecek ve böylelikle İmam'ı gözaltında tutacak ve hedefine ulaşmış olacaktı. Neticede Memun bir taraftan İmam'ı kontrol etmiş olacak ve başka bir taraftan da şiaların geliş gidişlerini O, hazretle olan ilişkilerini kontrol edecekti. Bu yüzden de bazı rivayetlere göre Memun Bağdat'a geldikten -ihtimalen 204 yılında- hemen sonra İmam'ı Medine'den Bağdat'a çağırdı.[20]

Ayriyeten Memun, halk tarafından İmam Rıza (a.s.)'ı şehid etmekle suçlanıyordu ve şimdi bu ithamdan kurtulabil­mek için O'nun oğlu İmam Cevad (a.s.)'a böyle davranmak zorundaydı.

Şuna da dikkat etmeliyiz ki, bazı rivayetlere göre Memun, veliahtlığı İmam Rıza (a.s.)'a bıraktığında kızı Ümm'ül Fazl'ı da İmam Cevad (a.s.)'la evlendirmiş veya söz kes­mişti.

Taberi ve İbn-i Kesir'in yazdığına göre Mamun'un kızı Ümmü Habib 202 yılında İmam Rıza (a.s.) ile evlendiğinde Memun'un diğer kızı Ümm'ül FazI da İmam Cevad (a.s.) ile evlendi'.[21] Bu konunun kendisi "Beyhak Tarihi" yazarının, "İmam Gevad (a.s.) babasını görmek için 202 yılında Tus'a gelmiştir" sözünü doğrulayan bir şahid ve karinedir belki de.

Şeyh Müfid'in, Rayyan b. Sabib'den naklettiği rivayetten anlaşılan şudur:

Memun, kızı Ümm'ül Fazl'ı İmam Cevad (a.s.)'la evlen­dirmeye karar verince Abbasiler bu karara tepki gösterdiler. Çünkü Memun'dan sonra hilafetin artık Ali (a.s.) hanedanına döneceğinden korkuyorlardı.

Onlar İmam Rıza (a.s.) hakkın­da da aynı tepkiyi daha katı bir şekilde göstermişlerdi'.[22] Fa­kat üstteki iki rivayetten de anlaşıldığı gibi onlar bu muhale­fetlerini başka bir şekilde dile getirip şöyle dediler: "Allah'ın dini hakkında herhangi bir bilgisi olmayan, helali haramı tanı­mayan ve farzı sünnetten ayıramayan bir çocukla mı kızını evlendiriyorsun?"

Memun bu muhalefet karşısında onların hata eniklerini kendilerine anlatabilmek için ilmi bir toplantı düzenleyerek İmam Cevad (a.s.)'ı, ehli sünnetin o dönemde­ki en büyük alim ve fakihi dan Yahya b. Aksem'le ilmi tar­tışmaya davet etti.[23] Ümm'ül FazI İmam Cevad (a.s.)'la ev­lendiğinde, o sıralarda İmam'a "sabiy" deniliyordu. Ancak ko­numuzla ilgili böyle bir tefsire istidlal etmek sağlam bir istidlal olamaz.

İbn-i Tayfur, İbn-i Kesir ve diğer bazı alimlerden nakledi­len rivayete, zahiren itimad edilebilir. Memun 215 yılında Tik-rit'e geldiğinde İmam Cevad (a.s.) da Medine'den Bağdat'a gelmişti.

İmam, Memun'la görüşmek için Tikrit'e gitti ve ora­da da Ümmül FazI ile evlendi. Daha sonra hac mevsimi ge­linceye kadar İmam Cevad (a.s.) Bağdat'ta Dicle'nin yanında bina edilen Ahmed b. Yusuf'un evinde kaldı ve hac mevsimi "gelince da ailesiyle birlikte hac merasimini yerine getirmek için Mekke'ye gitti ve oradan da Medine'ye dönüp orada kal­dı'.[24]

Bu rivayete göre İmam Cevad (a.s.) sadece bu süre zarfında Bağdat'ta kalmıştır, ancak müellif, İmam'ın değişik zamanlarda Bağdat'ta kalmış olabileceğini reddetmemektedir. Bu hususta irbili'den nakledilen bir başka rivayet de şöyledir: Memun Bağdat'a geldiğinde, İmam Cevad (a.s.)'dan da bu şehre gelmesini istiyor.

Memun bir gün, İmam'ın Bağdat'­ta kendi yaşındaki çocuklarla oynadığını gördü. Memun'un yaklaştığını gören çocuklar onun yolundan çekilerek kaçtılar ama İmam bir kenarda, hareketsiz ve kendine has bir azamet ve sükunetle durdu.

Memun da bu durumu görünce Şaşırdı ve "Neden sen de diğerleri gibi kaçmadın?" dedi. imam "Ben herhangi bir hata işlemedim ki onun cezasını görmekten korkup kaçayım, ayrıca yol sizin geçişinizi engelliyeceğim kadar da dar değil." dedi. Memun "Siz kimsiniz?" diye sordu. İmam "Ben Muhammed b. Ali b. Musa er-Rıza'yım..." dedi.

Bu rivayetin peşinde başka sözler de zikredilmiştir ve onlar da bazı tahkikçilerin eleştirisine maruz kalmıştır. Değerli üstadımız Allame Seyyid Cafer Murtaza o sözleri doğrulamak ve teyid etmek için çok çalışmıştır.[25] Ama onun metninde bazı konulara değinmiştir ki onu kabul etmek sakıncalıdır.

Çünkü bu rivayetin sahih olduğunu kabul edersek, Memun'un 204 yılında Bağdat'a gelip hemen sonra veya kısa bir süre sonra İmam Cevad (a.s.)'ı Bağdat'a çağırdığını da kabul et­meliyiz ama eğer ondan sarfı nazar edersek şöyle demeliyiz: İmam 215 yılında Bağdat'a bir defa geldikten sonra, Mutasım O hazreti 220 yılında Bağdat'a çağırıncaya kadar İmam Medine'de yaşıyormuş.

Çünkü 215 ve 220 yıllan arasında İmam'ın Bağdat'a geldiğine dair bir hadis şimdilik elimizde mevcut değildir, bilakis İmam'ın Medine'de dolaştığı ve halkın O hazrete ihtiram gösterdiği hususunda bazı rivayetlerde az da olsa bir takım bilgiler mevcuttur.[26]

İmam Cevad (a.s.)'ın 220 yılında Halife Mutasım tarafın­dan Bağdat'a çağrılması, hem de hükümetinin ilk yılında böy­le bir işi yapması meselesinin siyasi boyutlarla ilgisiz olduğu söylenemez, özellikle de İmam'ın Bağdat'a geldiği yıl 25 yaşında dünyadan göçtüğünü göz önünde bulundurduğumuz­da meselenin siyasi boyutunun olduğu kaçınılmaz olur.

Abbasilerin Ali (a.s.) evlatlarıyla, bilhassa çok sayıda bir topluluğun o zaman kendisine bağlandığı ve itaat ettiği şiaların imam'ıyla olan düşmanlığı, O hazretin Bağdat'a çağrılması ve çağrıldığı yıl da Bağdat'ta vefat etmesi, O hazretin Abbasi halifesi (Mu­tasım) tarafından şehid edildiğini gösteren şahitlerdir ve bun­lar da inkar edilemez gerçeklerdir.

Merhum Şeyh Müfid, İmam Cevad (a.s.)'ın zehirletilmesi ve şehid edilmesiyle ilgili rivayetlere değinerek O hazretin kendi eceliyle ölmüş olmasının şüpheli olduğunu duyur­muştur.[27] Muhtelif kaynaklarda nakledilen mezkur rivayetle­rin[28] yanı sıra İmam'ın şehid edildiğine açıkça delalet eden bazı şahid ve karineler de mevcuttur.

Müstevfi'nin rivayet et­tiğine göre şia, O hazretin Mutasım tarafından zehirletilerek şehid edildiğine inanmaktadır.[29] Bazı ehl-i sünnet kaynakları, İmam Cevad (a.s.)'ın kendi isteği ile Mutasım'ı görmek için Bağdat'a gittiğine işaret etmektedir.[30] Halbuki diğer kaynak­lar Mutasım'ın İmam Cevad (a.s.)'ı Bağdat'a getirtmesi[31] için İbn-i Ziyat'ı görevlendirdiğini yazmaktadır. İbn-i Sabbağ da Mutasım'ın O'nu Medine'den getirtmesi" ibaresiyle[32] bu­nu teyid etmiştir.

Mes'udi'nin naklettiği rivayete göre, İmam Medine'den Bağdat'a, Mutasım'ın yanına geldiği zaman Ümm'ül Fazl'ın eliyle şehid edilmiştir.[33] Ümm'ül FazI bu çirkin amelinin mü­kafatı olarak, İmam'ın şahadetinden sonra halifenin hare­mine katıldı.[34] Şunu unutmamak gerekir ki Ümm'ül FazI İmam'la beraber yaşadığı sürece çocuk sahibi olmadı ve İmam da pek de onunla ilgilenmedi. İmam genelde cariyele­rinden çocuk sahibi oldu.

Ümm'ül FazI bir defasında, İmam'ın bir kaç cariyesi ol­duğunu babası Memun'a yazarak şikayette bulundu ve Me­mun da cevaben şöyle yazdı:Biz helali haram etmek için seni Ebi Cafer'le evlendirme­dik. Bir daha böyle şikayetler etme.[35]

Her halükarda Ümm'ül FazI, babasının ölümünden sonra İmam'ı Bağdat'ta zehirledi. Ümm'ül Fazl'ın halifenin haremine alınması, onun Mutasım'ın emriyle bu işi yaptığını göstermek­tedir. Necaşi'nin rivayetinde ise İmam'ın, Mutasım'ın emriyle onun katiplerinden biri tarafından zehirletildiği zikredil mistir.[36]

İMAM CEVAD (a.s.)'IN İLMİ MİRASI

Genelde bir İmam dünyadan göçtükten sonra, ortaya çıkan bir takım zorluklardan dolayı şiaların bir sonraki İmam­la irtibatı bir süre çok kısıtlı oluyordu ve hatta O hazretin di­ğer şehirlerdeki vekilleri bile İmam'la irtibat kurmak için birtakım zorluklarla karşılaşıyorlardı.

İmam Cevad (a.s.)'ın ima­metinin başlangıcında O hazretin yaşının küçük olması da di­ğer sorunlara eklenmiş bir sorun halindeydi. Şiaların bu hu­sustaki şek ve şüpheleri bertaraf oluncaya kadar bir süre da­ha geçti. Bir başka nasda, İmam'ın on yaşına kadar imame­tini gizil tuttuğu belirtilmiştir.[44] Bunun kendisi de, İmam'la şiaları arasında irtibat kurmanın bir takım zorlukları olduğunu gösteren sebeplerden bir başkasıdır.

Hakimlerin kendisi de bu hususta birtakım önlemler almış ve baskılar yaratmışlardı ve bu da irtibatı büyük bir derecede zorlaştırmıştı ve neti­cede şialar özgür bir şekilde İmamlarıyla görüşemiyorlardı. Şiaların yapabileceği tek şey ve tek irtibat yolu imam'a mek­tup yazmak ve mektuplarının cevabını almaktı.

Bu yüzden İmam Cevad (a.s.)'ın döneminden bu yana ve hatta İmam Rıza (a.s.)'ın zamanında bile İmamlar mektuplaşma yoluyla şialarıyla irtibat sağlayabiliyorlardı.

Ayriyeten İmam'ın kısa bir süre olan 25 sene zarfında dünyadan göçmesi şialarla ilişkisinin istenen bir düzeye gel­memesine sebep oldu. Ama aynı zamanda İmam'ın ashabı­nın veya ashabının kitaplarında çeşitli islami konularla ilgili O hazretten naklettikleri hadisler iki yüz yirminin üzerindedir ve haliyle o günün siyasi koşulları altında İmam'ın, ashabının mektuplarına cevaben yazmış olduğu nice mektuplar şimdi elimizde mevcut değildir.

İmam Cevad (a.s.)'dan nakledilen hadisleri takriben 120 kişi nakletmiştik.[45] Şeyh Tusi, İmam Cevad (a.s.)'dan hadis rivayet edenlerden 113 kişinin adını saymıştır.

İmam Cevad (a.s.)'dan nakledilen bu kadar hadisten, o hazretin ilmi yüceliği, fıkhi, tefsiri ve akidevi konular hakkında­ki ihatası ve de dua ve münacat hususundaki azameti iyice anlaşılmaktadır.

İmam'ın geride bıraktığı az ama öz cümleleri arasında öyle cümlelere rastlanmaktadır ki, İmam'ın ahlaki kemalatını gözler önüne sergilemektedir.

İmam'dan rivayet edilen kısa cümlelerin bazısını İbn-i Sabbağ-ı Maliki "Fusul-ul Muhimme" kitabında nakletmiştir, onun yanı sıra bu sözler "Tuhaf'ul Ukûl" ve diğer hadis kay­naklarında sık sık göze çarpmaktadır.

İmam'ın fıkhi rivayetle­rinin büyük bir bölümünü O hazretin, çeşitli bölgelerdeki as­habının kendisine yazmış olduğu mektupların cevabında ara­mak gerek.

 

Yeni yorum ekle